İktidar, “128 milyar dolar nerede?” sorusundan kaçayım derken bir dolu soru sağanağına yakalanacağını nasıl hesap edemedi?
Mudanya CHP’nin afişleri, ilan panolarından söküldü. Afişlerde, Merkez Bankasının buharlaşan döviz rezervlerinin akıbeti soruluyordu.
Mudanya’dakiler sökülünce demek ki yumuşak karna denk geldi diye CHP, daha fazla yüklendi. Başka illerde de asılmaya başladı. Kılıçdaroğlu’nun teşkilatlara talimat verdiğinden söz ediliyor.
AK Parti bir kez daha kaçarken davul çalarak kendi kendini ele verdi. Unutturacağı yerde bütün dikkatleri, kayıp 128 milyar dolara çevirdi.
CHP, tellal çıkarıp köy kasaba Türkiye’yi dolaştırsa bu kadar gürültü koparamazdı.
İktidarın, 128 milyar doları konuşturmak istemediğini duymayan kalmadı.
Ama mesele, keskin sirkenin küpüne zarar vermeye devam etmesinden ibaret değil.
İktidar, kendi haline bıraksa büyümeyecek bir kıvılcımın üstüne körükle giderek sansasyona davetiye çıkardı.
Arkada Beştepe silüeti, önde “128 milyar dolar nerede?” yazan afişler il il dolaşıyor şimdi.
Savcılıklar Cumhurbaşkanı’na hakaretten soruşturma açıyor, valilikler de afişleri toplatıyor.
Ancak “128 milyar dolar nerede?” diye sormanın nasıl suç olduğu sorusu, düzen hakkında çok daha fazlasını afişe ediyor. CHP’nin bir afişle ifşa etmeyi başaramayacağı kadar.
“Siyasallaşmamış, muhalefetle mücadeleye alet edilmemiş, bağımsız ve tarafsız yargı nerede?” sorusu mesela.
“Demokrasi ve hukuk reformları nerede?” mesela.
“İnsan Hakları Eylem Planı’yla getiriliyordu; hukuki öngörülebilirlik ve şeffaflık nerede?” mesela.
Hukuk ve demokrasi düzeltilmeden ekonomi düzeltilemiyordu. Reform ihtiyacı buradan doğmuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan da bunu söylüyordu, Hazine ve Maliye Bakanı Elvan’la Adalet Bakanı Gül de.
Demokrasi ve hukuk standartlarımız kötüleştiği için ekonomimizin kötüleştiği, örtük biçimde itiraf edilmişti.
128 milyar doların yakılma nedeni de açık edilmişti aslında böylece. Özelde, faizi düşürünce enflasyonun da düşeceği inadı yüzündendi. Genelde ise demokrasi ve hukuk standartlarımızın kötüye gitmesinden.
Elde, bu kötüleşmeyi finanse edecek ikinci bir rezerv de bulunmuyor.
Para saçarak kapatmaya kasa artık müsait olmadığı için, hukuk ve demokrasi açığını sürdürecek gücümüzün kalmadığı duyurulmuştu.
Ülkeyi maddi olarak yoksullaştıran, belini büken şey, demokrasi ve hukuktaki yoksullaşmaydı. Millete maliyeti, 128 milyar dolardan çok daha yüksek. Kulaklar, bunları bir kere duymuş...
Cumhurbaşkanı, “Depolarda bekleyen patates ve soğanları devlete satın aldırıp fakir fukaraya hibe etme”yi vaat etti etmesine de...
Herhalde kimse “Millet kesesinden bedava dağıtılacak patates, soğan nerede” diye sormayacaktır.
Fakat millet şunu sormayacak mı:
“Reform nerede reform!”
Lütfun, sadakanın değil daha fazla hukuk ve demokrasinin yolu gözleniyor. Onun yerine patates ve soğan çuvalları verilmesine, görüldüğü gibi piyasaların karnı tok.
Kasanın hesabını soranların hakaretten soruşturularak susturulması, reformların akıbeti hakkında umut vermiyor. Yoksa o da mı bir yasakla sordurulmayacak?
Kanal İstanbul’a Çin Mahallesi mi kurulacak (!)
Aydınlık Gazetesi, dün manşetten Montrö Sözleşmesi’ni kötülemeye başladı. Atatürk’ün Montrö için “Makul ama parlak değil” dediğini de ekliyordu.
Şöyle esprilere konu olduğunu söylemem yeterli sanırım:
Montrö’yü kötüleyerek Kanal İstanbul’u parlatma kampanyasına, Rusya’yı kızdırmayı göze alarak Aydınlık da katıldıysa...
Kesin, Kanal İstanbul’u Çin Mahallesi Projesi, Perinçek’i de muhtar adayı sanıyorlardır (!)