Kim demiş, üniversitelerde akademik özgürlük sözde var ama özde yok diye...
Sivas’ta Cumhuriyet Üniversitesi Öğrenci Derneği, çatır çatır kullanıyor özgürlüğünü. Önceki gün, yılbaşı eğlencesi ve milli piyango çekilişlerine karşı gösteri haklarını hayata geçirdiler. “Sen Müslümansın, haramdan uzak dur, yılbaşı ve piyango çılgınlıkları senin neyine” diye vatandaşları uyardılar.
Yeter ki protestonun hedefi Milli Piyango İdaresi’yle ilgili bakanlık olmasın. Yeter ki tepkini kamu kurumlarına gösterme, devlete karşı sesini yükseltmek gibi bir terbiyesizliğe kalkışma.
Bak, karışan var mı!
Kim demiş, protesto kağıt üstünde serbest ama fiilen yasak diye...
Ahsen TV muhabiri, protesto eylemini özgürce bildiri dağıtarak icra etti mi etti, daha ne.
Yeter ki oynatanları hedef alma, kumarı oynayanlara yönel. Yeter ki haramı helali, Nimet Abla gişesinde bilet kuyruğuna giren günahkar halka hatırlat.
Yeter ki yılbaşı gecesi havai fişekli kutlama organize eden belediyelere dokundurma, diyeceğini eğlenme gafletinde bulunan kişilere de.
Bak bakalım, lafını esirgemek, sözünü yutkunmak zorunda kalıyor musun?
Topluma söyleyeceğini, doldurabildiğin kadar ağzını doldurarak söyle, bak lafını ağzına tıkıyor mu hiç kolluk!
Kim demiş, sokağa çağırmanın barışçıl ve demokratik olanı da imkansızlaştırıldı, daha lafı yetiyor, hemen teröre çağrı suçlamasıyla cezalandırılıyor, başlamadan karakolda bitiriliyor diye...
Hani nerede!
Gezicilerin kafasını kesme çağrısı bile serbestçe yapılabiliyor bu ülkede; tutan, susturan mı var! Tehditle, hedef göstermekle, sokağı şiddete tahrikle, provokasyonla suçlayan mı çıktı!
“Barışçıl demokratik protesto bugünkü memleket şartlarında mümkün mü, değil mi” gibi tartışmalar açma hadsizliği, sayısız yöntemle protesto edildi. Sınırlayan mı oldu? Portakal dişleyerek olmaz, bu ne cıvıklık, sulandırmayın mı dendi?
Kırmızı yelek giyerek televizyonun kapısına dayanmak, “Yüzde 52’i evde dişini sıkıyor, zor tutuyoruz” tehditleri savurmak kimin başına iş açtı?
Yeter ki ucu devlete dokunmasın, kim kime dum duma, isteyen istediğine diş geçirebiliyor.
O sırada kamu düzenini bozmaktan söz ediyor mu korucular? Savcı ve polis araya giriyor mu, duydunuz mu hiç böyle münasebetsizlik?
Kim demiş, ‘amaç ve ağız birliği’ içinde yakalanmak dahi örgütlü suça sokuldu, nerede yasaların tanıdığı eylem örgütleme hakkı diye...
Hem bundan yakınacaksınız, hem de eline ‘katil fetvası’ tutuşturulmuş örgütlü tepkilere dil uzatacaksınız, tutarsızlığa bak!
İlahiyatlar dahi sindirilmiş de, serbest tarışma ortamı kalmamış da, organize dini gruplar ‘mutlak otorite’ kesilip hemen el koyuyormuş da, konuşanları örgütlü ve sistematik lince maruz bırakıyor, hatta can derdine düşürüyorlarmış da...
İyi ya, içinizdeki bastırılmış IŞİD’çiyi bile ortaya çıkarabiliyorsunuz, o yanınızı tatmin için salıyorsunuz hedefin üstüne, kime ne!
Dini fanatizmi kaşıyabildiğiniz kadar kaşıyor, sokağı kışkırtabiliyorsunuz işte.
Karşı fikir hürriyetinizi kullanmanıza bir mani olmaması ne güzel. Devleti ve sokağı, hedefteki şahsa birlikte müdahaleye bile çağırabiliyorsunuz.
Bir de sokak çağrısı suç oldu diyorlar! Yeter ki devletten yana, bozgunculara karşı olsun.
Bakın, ilahiyatçı Mustafa Öztürk’e karşı bu imkanların hepsi kullanılıyor. Sivil araştırma merkezi KURAMER’e karşı, bu hak ve özgürlükler tepe tepe kullanılıyor.
Yeter ki ‘fitneci’ bireylere karşı kullanın, isterseniz sokağa çıkamaz hale getirene kadar terörize edin. Diyanet’e değdirmedikçe sorun yok. Kimin kafir ve hain olduğuna karar verme yetkisi sizin tekelinizde nasılsa, uygundur.
İhsan Şenocak vakasında, Diyanet’in bile dayanamayıp kamuoyuna şikayet ettiği örgütlü ‘tehdit, hakaret ve yıpratma’ kampanyaları, sivil kişi ve kuruluşlara karşı serbest.
Onlar düşünce ve eylem özgürlüğü hukukuna tabiler, tehdit ve baskıyla bunaltılmaları müstahak.
Kim demiş, ifade hürriyeti kapsamında korkutma ve yıldırma hakkı elde bulunmuyor diye?