Etrafımız ateş çemberiydi, çember de daralıyordu, İsrail tehdidi kapımıza dayanmıştı, asıl hedef Turkiye'ydi, arz-ı mev'ud hayâliyle Siyonistlerin gözü topraklarımızdaydı... Onun için iç cepheyi güçlendirmek gerekiyordu.
Ekim ayına böyle girdik.
MHP lideri Bahçeli, DEM Parti'ye el uzattı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, uzatılan ele sahip çıktı; bizim de elimizdir, dedi.
Bahçeli, orada kalmadı; Öcalan'ı DEM Meclis grubunda konuşturmayı teklif etti.
Erdoğan'sa; tarihi ve cesur bulduğu o teklife hâlâ tam cevap vermedi, umutlu ve iyimser de yaklaşmadı, değerlendirmesi bitmemişti henüz.
Bahçeli'nin, en son "yüz yüze görüşsünler" çağrısının bile üstünden bir hafta geçti. Ancak DEM Parti'nin Öcalan'ı ziyaret talebi hâlâ beklemede, değerlendirmesi sürüyor.
E hâliyle tartışılıyordu: İktidar ortakları arasında, iç cephenin nasıl güçlendirileceği konusunda görüş ayrılığı var mı, yok muydu?
Vardı, yoktu; iç cephe, Öcalan'ın Kandil'e bir silah bırakma emriyle ha güçlendirildi ha güçlendirilecek, derken 2 ay geçti.
Ve aralık, Halep operasyonuyla başladı.
HTŞ öncülüğündeki muhalifler, Esad'la YPG güçlerini Halep'ten çıkarırken... Suriye Milli Ordusu da buraya yönelmemesi için Tel Rıfat'taki YPG'yi kuşattı. Eş zamanlı operasyonlardı. Ama koordineli mi?
İç cephe, bu kez de başarılı harekâtların arkasında kimin olduğu konusunda bölünmesin mi!
İKTİDARIN MUHALEFETE KARŞI ZAFERİ Mİ HALEP?
Suriye Milli Ordusu (SMO), denince akla Türkiye geliyor.
Fakat Ankara, yerinde bir soğukkanlılıkla gayet temkinli. Operasyonu sahiplenmekten, ilişkilendirilmekten kaçınıyor. SMO'yla ilişkisinin aksine, HTŞ'yi ne kadar kontrol ettiği de şüpheli.
Yine de iktidar propagandistleri, Halep'in fethini coşkuyla kutluyor. Kendi zaferleri sayıyor. Sevinç ve coşkularına katılmayanları da Esadçılıkla, terör severlikle filan suçluyorlar.
Halep, Türkiye'deki siyasi muhalefetin elinden alınmış; muhalefet partilerine karşı zafer kazanılmış sanırsınız. O havalardalar.
Operasyon; ilk bakışta Türkiye'ye ciddi alan açmış, hem YPG'ye karşı hem de Esad'la pazarlıkta avantaj ve üstünlük sağlamış gibi görünüyor. Bu doğru.
Esad, Erdoğan'ın barışma teklifini ağırdan alıyor, şartlar öne sürüyor, hemen yanaşmıyordu. Şimdi eli zayıfladı, eskisi kadar güçlü değil.
İsrail saldırganlığı İran'la Esad'ı, Ukrayna savaşı da Rusya'yı zayıf düşürünce sahadaki boşluktan Türkiye yararlanıyor sanki.
Ama tepkisine bakılırsa ABD de durumdan hoşnut.
O sebeple HTŞ'nin arkasında, onu terör örgütü ilan eden ABD'yle İsrail varmış gibi gösterenler olmaz mı!
İşte onlar da iktidar cenahındaki sevinci erken bulup tuzağa çekiliyormuşuz, hatta Halep'i alarak sınırımıza İsrail gelmiş, sırada Antep varmış gibi güya uyarıyor. Aslında paranoya kaşıyor, pompaladıkları korkularla oynayarak iktidar propagandistlerini kendi silahlarıyla vurmayı deniyorlar.
Garp cephesini bilmem de iç cephede değişen bir şey yok yani. Suriye'de dengeler değişse de iç siyasette hiçbir şey değişmedi.
SİYASİ KAMPLAŞMA: AYNI TAS AYNI HAMAM
İktidar propagandası; Halep operasyonunu içeride, muhalefete karşı kullanma derdinde. 'Halep 82, Şam 83' plakalarını dağıtma heyecanıyla dolup taştılar yine.
Muhalefetse tavuğun cücüğünü güzün sayarlar, hesabıyla 'bir durun bakalım, arkasından ne gelecek' moduna geçti.
'İsrail saldırganlığı Türkiye'ye yaradı, hani tersi olacaktı, bize tehdit değilmiş' diyerek iktidar tezlerini çürüttüğünü, çıkarlarımızın İsrail'inkilerle aynı safta birleştiğini sananlar dahi oluyor.
Ortalık toz duman, saha dağınık. Kimin eli kimin cebinde, toz duman yatışınca netleşecek. Ama iç cephe mücahitleriyle karşı kamp militanlarının kafası pırıl pırıl maşallah, kıyamet kopsa karışmıyor.