Turist kılığında Endülüs’ü teftişe çıkmıştım, size fiyatları haber verecektim.
Malaga’dan sonra Ronda’yı da denetlemiş bulunuyorum. Size şu kadarını söyleyebilirim, kafe ve restoranları Sultanahmet’ten pahalı değil.
En son bir ay kadar önce Sultanahmet’teydim. Bilgilerim günceldir, karşılaştırmama güvenebilirsiniz.
Sultanahmet’te yine iki şeyden etkilenmiştim.
Birincisi, tarihi Firuz Ağa Camii’nin yalnızlığı... Ayasofya ile Sultanahmet Camii’nin gördüğü ilgiye kıyasla bir köşede, bir başına ama kendiyle barışık.
İkincisi ve bir o kadar beni etkileyen şeyse fiyatlar olmuştu.
İspanya’da turist tarifesinden yiyip içmek, Sultanahmet’ten tuzluya gelmiyor.
Ne derler, keçiyi yardan uçuran bir tutam bedava ottur. Vize alabilirseniz sizi de Endülüs’e, muazzam bir tarih ve doğa ile Bodrum’dan ucuza gezme-görme tatili uçurabilir.
Matadorların kasabası Ronda’dayken kaçınamayacağınız bazı düşünceler de var.
Yüksek köprünün hemen başında, dipsiz uçurumdan aşağı bakıp Hemingway’i ve onun burada geçen savaş romanı Çanlar Kimin İçin Çalıyor’u anmamak ne mümkün!
Büyük yazar Ernest Hemingway, ABD’den gelip gazeteci gözüyle izlediği İspanya iç savaşından şunu çıkarmıştı:
Kötü yönetilen bir ülkenin ilk uğrağı, parasını değersizleştirmekti. İkincisi ise savaş. İkisi de geçici bir refah sağlar ama kalıcı bir yıkımla sonuçlanırdı. İkisi de siyasi ve ekonomik fırsatçıların sığınağıydı.
Cumhuriyetçi direnişçilerle faşist General Franco kuvvetlerinin, kurşun ziyan etmemek için birbirini aşağı attığı bu uçurumdan, önce paraları yuvarlanmıştı demek.
Yani Hemingway’e göre bir ülkenin parası uçurumun dibindeyse insanları da başında rahat duramıyordu.
İlla savaş gibi bir cinnete sürüklenecekleri anlamına gelmez. Ama paranın değeri baş aşağı gitti mi, halkın da rahatı bozulur, huzur bulamaz.
Evet, parayla saadet olmuyor. Şarkısı bile yapılmıştı, rahmetli televizyoncu Savaş Ay’ın annesi Şükran Ay söylerdi. Neylersiniz ki parasız da saadet olmuyor.
Matadorların matadoru Pedro’nun heykeli önündeyiz.
Hemingway, Öğleden Sonra Ölüm’ünde de onu anlatıyordu. Pedro; bugün hâlâ kefeni yırtmak isteyen, kavruk taşra delikanlılarının piri, idolü, rol modeli.
Ronda; yalnızca güreş boğalarının yetiştirildiği, boğa güreşlerinin başladığı yer değil. Şöhret ve para için arenaya çıkmaya can atan matador adaylarının da boy verdiği topraklar.
Onun için Pedro heykelinin önünden bir fotoğrafımı paylaşmıyorum sizinle. Uçurumun başında, Çanlar Kimin İçin Çalıyor köprüsüyle çektirdiğim bir kareyi paylaşıyorum.
Sanırım matadorları, iç savaşın acılarını ve Ronda’nın çarpıcı tabiatını birlikte yansıtacak fotoğraf bu.
Paranın değeri, uçurumdan aşağı yuvarlanmaya görsün; hayatı da peşinden çekiyor. Bir tutam otun, keçileri çektiği gibi.