Olmayan darbe çığırtkanlığını varmış gibi gösterip terör estirmişlerdi. Muhalif siyasi ve gazetecilere etmedik tehdit, savurmadık hakaret bırakmamışlardı.
Yerlilik, millilik adına sergilenen fedailikler arasında en rezili, cinsel taciz ve tecavüz tehditleriydi.
Birinciliği de açık ara CHP'li Canan Kaftancıoğlu ile gazeteci Nevşin Mengü, oyuncu Berna Laçin ve avukat Feyza Altun'a yöneltilenler aldı.
İşte o cinsiyetçi saldırılardan biriyle ilgili soruşturma takipsizlikle sonuçlanmış.
Eyleme dökülmediği için, tehditten soruşturmaya yer olmadığına karar verilmiş.
Hakaret kısmı ise ifade özgürlüğünü geniş yorumlayan Yargıtay içtihatlarına dayandırılmış. Şok ve rahatsız edici bile olsa katlanılması gereken ağır eleştiri kapsamında sayılmış.
Kadir G isimli kişinin, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığından takipsizlik alan tiviti şu:
“Herkes yazmış darbeye yeltenirlerse, Nevşin benim, berna benim, feyza altun benim. Cananı ben almam aklınızdan bile geçirmeyin şimdiden söyliiim.”
Haberlere yansıdığı kadarıyla paylaşım “ağır eleştiri niteliğindeki davranış”, “kaba söz” ve “nezaket dışı hitap tarzı” olarak tanımlanmış.
Ayrıca, “Açık olmayan bazı sözlerin hakaret kapsamına girip girmediğinin değerlendirilmesi için, çok açık biçimde anlaşılır olması gerekmektedir” denmiş.
Yani 'seni bilmem ne yaparım' diye, adını koyarak, sinkafıyla ana avrat dümdüz gitmedikçe hakaret olmuyor. Eyleme geçirilmedikçe de tehdit suçu oluşmuyor.
Muhalefeti hedef aldığında ifade özgürlüğü sınırlarının bu kadar geniş yorumlanması, göz yaşartıcı.
Ama bu karardan cesaret alarak, binde birini dahi iktidar cephesine yöneltmenizi asla önermem.
Niye tavsiye etmediğimi söylememe gerek yok sanırım. Çok şükür bizde adamına göre hukuk uygulanmadığı, güçlünün hukuku hakim olmadığı için tabii ki.
Madem üstü kapalı tecavüz tehdidi, kaba söz ve nezaketsizlik sayılıyor...
'Oha, çüş, hoşt' tarzı mukabelelerde bulunma hakkı doğuyor mu bari bize?
Savcılığa sormak isterim; çünkü sözlüklerde bunlar 'yakışıksız davranışlara kaba tepki ifadesi' olarak geçiyor.
Yuh niyetine, haydi buyurun öyleyse!
Muhalefetin özeleştiri yanılgısı
Ağzıyla kuş tutsa oy vermeyecekler, oylarını alabilmeleri için Davutoğlu ve Babacan'dan ısrarla özeleştiri bekliyor.
Şöyle şeyler söyletmek için bastırıyorlar:
"AK Parti başından beri yanlıştı, kötüydü, siz uyardınız ama biz göremedik, aklımız başımıza sonradan geldi, başından beri haklıymışsınız, hep doğru muhalefet ettiniz, AK Parti sizin hatalarınızdan hiç yararlanmadı, iktidarının bu kadar uzamasında zerre katkınız yok, hep bizim desteklerimiz yüzünden..."
Özeleştiri de değil, itirafçılığa zorluyorlar aslında. "Çok pişmanım" dedirtmek, AK Parti geçmişlerinden utandıklarını, tövbekar olduklarını duymak istiyorlar.
Ne diyelim, ilginç bir siyasi haz ve tatmin arayışı.
Yalnız, psikolojik boyutlarının yanında muhakeme sorunları da barındıran bir beklenti.
Bugünkü AK Parti, eski AK Parti'ye karşı. Gün geçmiyor ki kendi geçmişiyle kavga etmesin...
Davutoğlu ve Babacan da eski AK Parti'yi doğru, yenisini yanlış buluyorlar. Düzeltme imkanı kalmadı diye de ayrıldılar.
Dünkü AK Parti'yi desteklerken bugünküne karşı çıkanlar, geçmişlerini niye topyekün reddetsin bu durumda!
Tartıya vurduklarında...Bugünkü AK Parti'yi yanlış, muhalefeti ise daha doğru bulmaları...Başından beri AK Parti'yi yanlış, karşıtlığını ise doğru ve haklı bulmaya başladıkları anlamına gelmiyor ki!
Ayrıca, AK Parti seçmenine hitap etmez, oylarına talip olmazlarsa kimden oy alacaklar? Ve mevcut oy dengesi, denklemi nasıl değişecek? O kesimleri temsil niteliğini kaybederek, alaka kesip yabancılaşarak mı onları kazanacaklar?
Kılıçdaroğlu "Geçmişi kan davasına döndürerek geleceği inşa edemeyiz" derken haklı. İktidarın dünkü yanlışlarının asli sorumluluğunu Davutoğlu ve Babacan'a yüklememe çağrısı da tam isabet...
En azından ne yaptığını bilen bir liderliği var muhalefetin. Yoksa tribünlerin gazıyla, günah çıkarma dayatmalarıyla sittin sene değişmez gidişat.