İktidar, para politikasını mı değiştiriyor; MB faizini bir iki puan indirecek mi? Haram faizle mücadele namına Diyanet orada.
Kötü yönetimden dolayı yoksullaşma mı yaşanıyor, açlıkla mı sınanıyor halk?
Sabrederlerse, öbür dünyada cennet gibi bir mükafaatın beklediğini kim hutbelerde okutacak? Bittabii Diyanet.
İstim mi lazım, arkadan yetiştiriyor hemen. Enflasyon ve dolardan canı yanan vatandaşı, dinen rahatlatıyor.
Devlet, katılım bankalarındaki TL mevduatına kur farkı mı ödeyecek? 'Gizli faiz değil, devletten vatandaşına bağıştır' diye hükmü basıyor fetva makamı.
TOKİ projeleri mi satılacak, kamu bankalarından faizli krediye fetva yine Diyanet'ten.
Üstüne vazife olmayan konularda, meydanı boş bıraktığı görülmedi daha. Ne zaman ihtiyaç duysa, iktidarı hiç yalnız bırakmadı.
Fakat iki gündür, doğrudan Diyanet'i ilgilendiren acayip haberler dolaşıyor.
Müftülerin, duyurulmadan Ankara'da toplandığı ve seçime az kaldığı için sahaya inip çalışmalarının istendiği haberlerini alın.
"Önemli kazanımlar elde ettik; kaybedersek hepsini, hep birlikte kaybederiz" propagandası için, müftülere ev ev gezme talimatı verildiği yazıldı.
Diyanet'ten çıt yok.
Camiyle partiyi, cuma cemaatiyle seçim mitingini, dini vaazla siyasi propagandayı, ayetle sloganı karıştırmamak, kimin görevi?
Diyanet değilse kim, camiye partizanlığı sokturmayacak? Dini, siyasete alet ettirmemek en başta kimin sorumluluğu?
Tek satırlık bir yalanlama yeterdi. Her tartışmaya katılacak sözü olan Diyanet'ten, bir cümlelik açıklama duyulmadı.
Dini, camiyi arkasına alan hoca kılıklı şöhret budalaları türedi. İmam veya vaiz cübbesi altına saklanınca, millete ağzına geleni söyleme hakkı kazandıklarını zanneden tipler.
Hakaret ve tehditlerini sineye çekmeyenleri Allah'a karşı gelmekle, dine düşmanlık etmekle suçlayan sefil bir bağnazlığı kaşıyor, kışkırtıyorlar.
Onlardan bir yeniyetme, komedyen Cem Yılmaz'a "soytarı" diye hakaret ediyor. Mizahına gülenlerin imanına dahi dil uzatıyor.
Bu çığırtkanın itikadınca, namaz kılmayanlar da zaten sopayı hak ediyor Allah için.
Gözler, Diyanet'i arıyor ama ortalıkta görebilene aşk olsun. Çıkıp "bu tabloda bir tek soytarı var, o da Cem Yılmaz değil" demiyor.
Başka iki ham softanın video şovları gündemde. Namaz kılmayanın önce uyarılacağını, sonra sopalanacağını, yine de kılmazsa dinen öldürülmesi gerektiğini vaaz ediyorlar.
Şiddet çağrısıyla hakaret ve tehdit, dine dayandırılınca artık suç olmaktan çıkıyor demek ki... Bakıyorsunuz, ne bir savcı ilişiyor bunlara ne polis.
Bekliyorsunuz ki Diyanet, meydanı bu dini şiddet çağrılarına bırakmasın. Fakat nerede!
Hakikaten nerelerde bu Diyanet! Üstüne vazife olmayan işlere koşmaktan başını mı kaldıramadı, sıra mı gelmiyor?
NOT: Diyanet, nihayet dün akşam saatlerinde kapalı toplantıyı doğruladı, müftülerden seçim çalışması istendiğini yalanladı. Yazının o kısmını değiştirmek için vakit geçmişti. Yine de yalanlama gereği duymaları, sevindirici. Tepkisiz kalmalarından iyidir. Umarım sıra, meydanı ham softalara bırakmamaya da gelir.
BERGAMA'DA DA KANATLANMIŞ ESNAF
"Bir dokun bin ah işit kase-i fağfurdan" dizesi, eski şiirde kaldı.
Şimdi nerede, hangi esnafa bir dokunsan, bin ah işitiyorsun. Ben şahsen hallerinden aşırı memnuniyete yordum, iniltileri neşeden sanırım.
Halkın arasına tebdili kıyafetle karışan halkçılara özenerek turist kamuflajına girmiş, elit sayfiyelerinde çarşı pazar teftişine çıkmıştım.
Bugün Bergama notlarımı paylaşacaktım, sözümü tutuyorum.
Çeşme ve Urla'dan sonra bu turdaki son durağımdı.
Akropolis'e tırmanıp tarihi beldeye şöyle bir tepeden de baktım. Keyfi, avroyla kazanan gurbetçilerde bile yok gibi görünüyordu.
Aşağı inip meşhur köftecisine uğrayalım dedim bir de. Adı lazım değil, kime sorsanız söyler.
Ama o da ne, hava kararmadan dükkanı kapatmaya hazırlanıyordu. Zar zor ikna edip piyazının tadına bakabildim ancak. Köfte kalmamıştı. Yok sattığına verdim elbette.
Gerçi 2019'da günlük 20-25 kilo köfte satarken şimdi 10-15'e düşmüş. Yine de Hans'la George'u kıskandıracak bir şahlanış içindeydi, nasıl inkar ederdi? Şikayetlenip şükürsüzlerden mi olacaktı!
Elektronikçisi, manifaturacısı da işlerde bir yarı yarıya düşüşten bahsediyordu.
Türkiye, dünyadan pozitif ayrışırken bizim beldeler, alçaktan uçuşta birbirinden ayrışmıyor. Düşüş tipik, her yerde yarı yarıya.
Ekonomi yönetiminde başarı, bu olsa gerek vesselam.