İçişleri Bakanı Soylu’nun Habertürk röportajından memnun olan yok, hüsranla bitti.
Tepkilerden anlaşılıyor ki izleyici tatmin olmadı.
Soru sormaya gelen gazeteciler de aradığını bulamadı.
Peki Süleyman Soylu istediğini aldı mı, salvoları savuşturabildi mi, o da hayır.
TRT Haber yayını, fiyaskoyla sonuçlanmıştı.
Peşinden, iddialı bir gazeteci kadrosunun karşısına çıkması beklentiyi yükseltti.
Demek ki Soylu, meydan okuyordu.
Demek ki hiçbir soruya verilmeyecek cevabı yoktu. Saklayacak, çekinecek hiçbir açığı yoktu.
Demek ki bu kez laklakiyat ile vakit öldürmeyecek, izleyicinin zamanını boşa harcatmayacak, havanda su dövmeyecekti.
Demek ki hazırlıklı geliyordu. Tartışmaları bitirecek, Sedat Peker’i nakavt edecek, hakkındaki suçlamaları tümden çürütecek bilgi ve belgeler açıklayacaktı.
Demek ki eli sağlamdı, vurduğu gol olacaktı.
Demek ki sahici, inandırıcı bir karşılaşmaya çıkmaktı niyeti. Kimsenin aklında en ufak bir şike şüphesi, danışıklı dövüş tereddüdü kalmasın istiyordu. O sebeple terletebilecek bir gazeteci heyeti seçti.
Demek ki mecazi anlamda ‘kanlı’ geçecekti. Çatır çatır soracaklar, takır takır cevap verecekti. Dolmuştu, yuvarlak laflarla kaytarmadan içini dökecekti.
Haliyle gladyatör dövüşü bekler gibi nefesini tuttu ve heyecanla kuruldu millet ekran başına.
Ne ki hayal kırıklığıyla sonuçlandı.
Çünkü TRT Haber’deki savunma stratejisini sürdürdü. ‘Hedef Türkiye ben değilim’ temalı, dış güç soslu, muhalefetin sıkıştırmalarını düşman saldırısına yardım gibi gösteren komplo teraneleriyle sıyrılma stratejisi...
Belki berabere bitti, galip ayrılan yok, Soylu gol attırmadı gibi görülebilir ilk bakışta.
Ama beraberlik, Soylu’nun işini görmüyor.
Top çevirip durmayı Habertürk’te de tekrarladı.
Beklentiyi yükseltmesi hataydı, yanıldı ve altında kaldı.
Elde sıfır değil, ikide iki fiyasko var.
Gazeteciler ne yapsaydı?
Stüdyodaki gazetecilerin üstüne fazla gidiliyor, haksızlık etmeye gerek yok.
Yayın, iki taraf açısından da başarısızdı ama asıl sorumlusu gazeteciler değil.
Asıl yanlış, beklentinin yüksek tutulmasıydı.
Soylu’nun elinde, konuyu bir daha açılmamak üzere kapatacak somut, bomba cevaplar olsa, zaten şimdiye bekletmezdi.
Elinde sağlam cevap olsa, daha başında ‘duymayan kalmasın’ diye bir basın toplantısıyla kullanırdı. Olmadı, TRT Haber’de patlatırdı. Turşusunu kuracak değildi ya!
Demek ki öyle nokta atışı cevapları yoktu.
Mecbur yine laf kalabalığına ve hamaset gargarasına boğacak, ucuz demagoji ustalığını konuşturacak, bin dereden su getirerek kaçamak cevaplar verecekti.
Ama seçilen isimler sayesinde, bunu gazetecilerle göğüs göğüse, sahici bir yüzleşme havasına sokacaktı. Bir final maçı havasına...
Gazeteciler açısından riskli ve zor bir yayındı, göze aldılar.
Özellikle İsmail Saymaz’la Merdan Yanardağ’dan izleyici beklentisi daha yüksekti.
Saygı sınırını zorlamadılar, terletecek sorularla silkelemediler diye eleştiriliyorlar.
Atak davranmamışlar, pasif kalmışlar, meydanı boş bırakmışlar, tek kale maç oynatmışlar, gol yemeden atlatmasına izin vermişler, kendilerini Soylu’nun tek adam şovuna alet ettirmişler gibi...
Soylu hezimete uğramadan, sağ salim kurtuldu diye gazetecilere yüklenenler ne umuyordu?
Soru-cevap değil de madara etme hırsı ve saldırganlığı görmek, düello ve kan görmek isteyenlerin beklentisi karşılanmadı.
Fakat muhatap kaçak güreşiyor, cevap vermeye geldiği yerde soru soruyor, sorulanları da cevapsız bırakıyorsa gazeteci ne yapsın?
İçişleri Bakanı, döneminde Peker’e koruma verildiğini sonradan öğrendiğini, bunca ifşaattan sonra bile karakolda adam dövdürme olayını hala bilmediğini, Peker’den 10 bin dolar alan siyasetçinin kim olduğunu da çağırırsa savcıya açıklayacağını söyledikten sonra...
Gazeteciler, kerpetenle ağzından laf alacak değildi ya! Madem agresif davranmayacak, sıkıştırıp hırpalamayacak, madara etmeyecektiniz; niye çıktınız o yayına denir mi?
Denecekse Soylu’ya şu denebilir: Madem hiçbir şeyi gizli bırakmayacak şekilde konuşmayacaktınız, bütün gerçekler ortaya çıkmayacaktı, zaman doldurmak için top çevirip soru sordurmayacaktınız, ne demeye çıktınız ki bu karşılaşmaya?