Mahallenin dayısı, teyzesi bir sokak röportajına üşüşmüş. El kadar bir Suriyeli kız çocuğunu sıkıştırıyorlar.
Biri “Biz ev sahibiyiz, siz misafir” diye parmak sallıyor.
Diğeri araya girip had bildiriyor, öbürü lafa dalıp “Biz muz yiyemiyoruz muz, siz kilolarla alıyorsunuz” sözleriyle azarlıyor.
Ortaokul yaşlarındaki zavallı çocuk, beleşe muz yemediklerine ikna için çırpınıp dil döküyor. Ama ne fayda!
Yaşını başını almış mahalleli, muz yiyememenin acısını el kadar çocuktan çıkarmak için aşağıladıkça aşağılıyor.
Sanki muz yiyememelerinin sorumlusu, Bay Kemal’le Bayan Meral’den sonra bu Suriyeli çocuk.
Suçlusu göçmen çocukmuş, ülkeyi yönetenler değilmiş gibi hesap soruyorlar.
Oysa tam da bu sebeple muz yiyemiyorlar.
Ve bunu anlamadıkları sürece iç geçirmeye, parasıyla muz yiyenleri ağızlarının suyu akarak uzaktan seyretmeye devam edecekler.
İnadına muz yeme videosu paylaşan Suriyeli gençler, öfkeli dayılarla teyzeleri yatıştırmak için muz yeme suçundan gözaltına alınacak...
Dayıların, teyzelerin iştahını yatıştırmayacak, karın gurultularını bastırmayacak ama yalandan içlerini rahatlatacak.
Bakın; olaya tepki olarak, alaycı muz yeme suçu işleyen 11 Suriyeli genç, karga tulumba gözaltına alındı bile.
Müjdeyi, Göç İdaresi duyurdu. Emniyet, provokatif paylaşımdan işlem başlatmış.
Göstere göstere nasıl muz yerler, suçmuş gibi sınır dışı edilecekler.
“Ak koyun kara koyun, geçitte belli olur” derler.
Ensar’la Muhacir kardeşliği de dar geçitte belli oluyor.
Fakat unutulmasın; bir de ‘ne kadar ekmek, o kadar köfte’ meselesi var.
Göçmenlerin itilip kakılmasıyla teselli bulanlar düşünsün şimdi. Bir yerde insan hakları, hukuk güvencesinde değilse orada herkese muz da yok.
Ne kadar hukuk, o kadar muz yani!
Muza doyurulmamış aç karınla bir doz daha sevinedursunlar, bu popülist gösterinin faturası da o dayıların, teyzelerin hesabına yazılacak.
Nereden mi biliyoruz?
E Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Adalet Bakanı Gül’le Hazine ve Maliye Bakanı Elvan’a, iktidar bir yıldır demiyor mu; hukuk düzelmeden ekonomi toparlanmaz diye.
Hukuk ve demokrasi popülist şovlar uğruna harcandıkça kötüleşiyor. Hukuk ve demokrasi kötüleştikçe de ekonomi kötüleşiyor, millet fakirleşiyor.
Bunu tersine çevirmek için geçen yıl yaklaşık bu zamanlar Cumhurbaşkanı, reformlar ilan etti.
Yargı reformu paketleri açıldı. Mart ayında AB ve Avrupa Konseyi fonlarıyla İnsan Hakları Eylem Planı açıklandı.
Ekmekle adaletin, işsizlikle adil yargılamanın, yoksullukla demokrasinin alakası üzerine uzun uzun nutuklar çekmedi mi iktidardakiler?
“Refahın, kalkınmanın, gelişmenin, zenginleşmenin lokomotifi adalettir, hukuktur, demokrasidir” demediler mi?
Onun için yeni reformlarla hak arama yollarını arttıracaklarını, yargıyı bağımsızlaştıracaklarını, bireyi güçlendireceklerini söylemediler mi?
Devlete karşı bireyin haklarının korunmadığı, bağımsız yargı güvencesi altına alınmadığı yere yatırım gelmeyeceğini, hukuk iyileştirilmeden ekonominin iyileştirilemeyeceğini anlatmadılar mı?
Hukuk ve demokrasiden uzaklaştıkça fakirleştiğimizin, bunun için herkesin muz yiyemediğinin itirafı değil miydi?
Peki kanunlar, kanun koyucuları bağlamadığında hukuka yaklaşıyor muyuz?
Siyasi iktidar, mahkemelerin ve Anayasa Mahkemesinin temyiz, onama makamı gibi keyfi ahkam kestiğinde yargı daha mı bağımsız oluyor?
Beğenmediği AİHM kararlarına uymak zorunda olmadığını iktidar haykırdığında, hukukun üstünlüğü kabul mü edilmiş sayılıyor?
Küresel yatırımcılar, bunları görüp duyduğunda koşa koşa gelirler mi Türkiye’ye? Yedi yıldır düzenli azalan kişi başına milli gelirimiz artar mı? Herkes ucuza muz yiyebilir mi yani? Emin misiniz!
Suçu övmek iktidara yasak değil mi?
AK Parti Grup Toplantısı’nda bir video izletildi. İçinde, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun 2019’da Ankara Çubuk’ta uğradığı saldırının görüntüleri de geçiyordu. ‘Hiçbir ders çıkarmadığı ve millete yeniden hesap vereceği’ mesajıyla.
DEVA Partili Yeneroğlu, o tarihte Kılıçdaroğlu’na geçmiş olsun tiviti atan bakanların Külliye’den uyarıldığını, ‘bizim öyle bir politikamız yok’ dendiğini ifşa etti.
Sır da değildi. Ölümden dönen, diri diri yakılmaktan canını zor kurtaran Kılıçdaroğlu, suçu kendinde aramaya çağrılmıştı. Saldırganlar kahraman ilan edilmiş, saldırı haklılaştırılmıştı.
Şarkıcı Halil Sezai bile komşusunu tartaklamaktan tutuklu yargılanıp bir buçuk ayda cezası kesilmişken...2 yılı geçti, ana muhalefet liderine saldırıdan tek tutuklu sanık yok ve dava hala sonuçlanmadı.
Suçu ve suçluyu muhalefet övse, propagandasını yapıp teşvik etse, yenilerini cesaretlendirse gereği yapılır, yapılmalıdır da.
İhkakı hak yasaktır. Hakkı olduğunu iddia ettiği şeyi, kimse zor kullanarak alamaz. Kişinin kendi adaletini sağlamaya kalkmasını her hukuk devleti yasaklar.
Siz, ben hakkımızı ancak devlet eliyle, hukuk yoluyla arayabiliriz.
Peki kanun uygulayıcı kanuna, Anayasa emrine, yargı kararına uymadığında kanun hakimiyeti nasıl sağlanacak?
Yine...Toplumu kin ve düşmanlığa tahrik, kanunla düzenlenen bir suç. Bu suç, gereğini yapmakla görevli yetkililere de serbest değil.
Provokasyonu önlemek, toplumsal barışı ve sokak güvenliğini temin etmekse bizzat devleti yönetenlerin sorumluluğunda...
Fakat provokatif nefret söylemlerine onlar başvurduğunda ne olacak? Hukuk düzeniyle vatandaşların hakları, devlet yetkisi ve gücü kullananlara karşı korunmazsa hukuk devletinden nasıl söz edilecek?
O videoyu hazırlayan her kimse; devletle milletin hukukuna ve iktidarın imajına yaptığı fenalığın farkında mı?
Böyle miydi “insanı yaşat ki devlet yaşasın” öğüdü?