AK Parti açısından, İstanbul ve Ankara seçim yenilgilerinin tekrarlanmaması tek bir şarta bağlı: Millet İttifakı'nın dağılması!
Akşener ve İYİ Parti'yi koparmak için göz kırpıp çiçek atmaları da ondan.
Muharrem İnce'yi, CHP'yi bölmeye tahrik ve teşvik etmeleri de ondan.
Herkes biliyor, Millet İttifakı'nı parçalamadan oy dengesini lehine değiştirme şansı yok iktidarın.
Cumhur İttifakı, sıkıştığı köşeden bir yarma harekatı ile kurtulmaya çalışıyor. Ne yapıp ne edip Millet İttifakı'nı dağıtmak zorunda.
Bunu anlıyorum. Fakat anlamadığım şu: İktidarın Muharrem İnce'yi alenen desteklemesi ve kışkırtması, ters tepmez mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İnce'nin CHP'den ayrılmasına hak verdi.
Sözcüsü Kalın, "Ben bürokratım, parti işlerine, özellikle de ana muhalefetin iç işlerine karışmayayım, uygun düşmez" demedi, ballandıra ballandıra İnce'ye hak verdi. İnce'nin peşine takılacak varsa bile iktidardan icazet almış gibi göründükten sonra hangi CHP'li gider ardından?
Destek var köstekten beter. Kılıçdaroğlu'na kıyak geçmek istesen, önünü keseyim desen İnce'ye ancak yaparsın bunu. İyilik değil kötülük...
"İktidar, muhalefeti bölmesi için icazet veriyor" algısı, İnce'nin üstüne bir kere yapıştı mı bir daha kim sökebilir?
Kayıkçı Ali'nin hikayesine dönmesin sonra.
Ali, gönül çelmekte nam salmıştır. Muradına erse de ermese de kayığına binenlerin adı çıkar. Ali'nin ayartıcılığına kapılmadıklarına kimseyi inandıramazlar.
O yüzden, adı çıkma tehlikesini anlatmak için "Ali'nin kayığına bindi derler" deyimi kullanılır.
İktidarın kayığına binmese de 'bindi' dedirtmek, İnce'den umulan faydayı tehlikeye atmaz mı?
"KARTACA YIKILMALIDIR" TAKINTILI MEDYA
Romalı senatör Cato, her konuşmasını Kartaca'ya bağlamasıyla ünlüdür. Uysa da uymasa da. Kırk mevzusu varsa kırkı da "Öte yandan Kartaca yıkılmalıdır"la biter.
Cato, bizim bozuk plakları görse "Benimki de takıntı mı" derdi.
Kartaca üstünden anlatayım. Bugünkü Tunus'ta, milattan önce kurulmuş bir Fenike kolonisiydi. Tarihe geçmiş büyük komutanlardan Hannibal, Kartacalıydı. Atatürk de askeri dehasına hayrandı. Sonunda Roma'ya yenildi, sürüldü, Gebze'de öldü ve gömüldü. Bugün TÜBİTAK Yerleşkesi'nde adına dikilmiş bir anıt, Gebze'de adı verilmiş bir okul var.
Fenikelilerin merkezi ise Lübnan'dı. Cumhurbaşkanı Avn'ın da içinden çıktığı Maruni Hristiyanlar, kendilerini Arap değil Fenikeli sayar. Sami kavimlerden Kenanilerin varisi.
New York'a göçen Halil Cibran, Kolombiyalı Shakira, Meksikalı dünya zengini Carlos Slim Maruni kökenlidir.
Günlerdir, Beyrut'un yarısını yok eden patlamayla ilgili gelişmeleri okuyorsunuz gazetelerden.
Eskiden olsa, güncel haberlerin yanı sıra Hannibal'ın hikayesi de anılmaz mıydı bir yerde?
Cibran, Shakira üstünden; Lübnan'ın din, mezhep savaşlarıyla kaçırttığı evlatlarının acılarından da bahis açılmaz mıydı?
Halk isyanda, bakanlıklar basılıyor. Macron'u kurtarıcı gibi karşılayan Lübnanlılar, yanındaki kendi cumhurbaşkanlarını yuhalıyor. Hükümet, istifalarla çöktü...
Arap Baharı'nın Tunus'taki adı Yasemin Devrimi'ydi.
Yahu Feyruz'un, şarkısında Beyrut yaseminlerinin kokusundan söz ettiğini duyan var da Yasemin Devrimi'ni hatırlayan, hatırlatan yine yok.
Hükümet, kendi beceriksizlik ve ihmalini örtbas için bile spekülasyonlara prim vermiyor. Hizbullah lideri Nasrallah dahi komplo senaryolarını yalanlıyor, İsrail'e yıkmıyor.
Bizim büyük oyunları gören ve bozan çokbilmişler, "kaza değil saldırıydı" da ısrar ediyor. Akılları fikirleri arkasında bozulacak oyun, tuzak ve komplo aramakta.
Patlama anına montajla füze eklenmiş versiyonu gerçek, gerçek videoysa sahte muamelesi görüyor.
Hinlik avcısı medya, izleyicisini okurunu da köreltti. Kuruntu satıyor, yalana inanılıyor da...İki cihan bir araya gelse gerçek, neyse olduğu gibi akla yatmıyor.
Her mesele gibi Beyrut faciası da emperyalizmin oyununa, dış güç saldırısına, asıl hedefin Türkiye olduğuna bağlanacak illa.
Ama Hanibal bağlantısı kurulamıyor. Nasıl bir körleşmeyse, gözler bağlı!