Oxford Üniversitesi, 185 ülkeyi listelemiş.
Sıkı durun; en çok yiyenlerde Türkiye, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’nın ikincisi. Dünyada ise beşinci sırada yer alıyor.
Birincilik, Bahreyn’de. Geçen senenin şampiyonları İrlanda ve ABD'yi geride bırakmış.
Listenin sonuncusu, Orta Afrika Cumhuriyeti. Onu da Yemen izliyor.
Günlük tavsiye edilen kişi başı miktar, 2 bin kalori. Sonuncular, bunun altında.
Bahreyn, kişi başına 4 bin kaloriyi geçmiş.
Türkiye ise 3 bin 762 ile başa yarışıyor.
Oxford’un online veri toplama sitesi, sonucu böyle bulmuş.
Hadi canım! Bu kadar çok yiyip hissetmemiş olamazsınız. Dönüp sofranıza bir daha bakın!
Yeni Şafak, A Haber filan köpürtmedi. Nasıl atladılar, anlamış değilim.
Hans’la George aç da biz tok olacağız, boğazığımıza kadar tıka basa yiyeceğiz ve bunu kullanmayacaklar... Olacak şey mi!
İktidar propagandası, bilimsel olarak doğrulanmış. Hans’la George aç ve açıktayken bizim yediğimiz önümüzde, yemediğimiz arkamızdaymış...
Acaba ortalamamızı, Vedat Milor yükseltmiş olabilir mi?
Aklıma o geldi. Ara verdiği yeme-içme programlarına, Habertürk’te geri dönüyormuş. Bu pazardan itibaren İstanbul’u lokanta lokanta gezip yemeklerinden tadacak. Yanlış anlamayın; doymak değil, kritik etmek amacıyla.
Yok, Vedat Milor etkisi değilse bu işte başka bir gıllügiş olmalı ama ne?
TÜRK-İŞ, Haziran 2023 için açlık ve yoksulluk sınırı verilerini açıklamış. Dört kişilik ailenin açlık sınırı, 10 bin 373 lira. Yoksulluk sınırı, 33 bin 788 liraya çıkmış. Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 13 bin 471 lira.
Düşünsenize...
Asgari ücret, ortalama ücrete gelecek.
Çalışanların çoğu, artık asgariye yakın ücretlere talim edecek.
Gıda fiyatları da dünyada son 24 ay sürekli düşerken bizde hız kesmeden yükselmeye devam edecek.
Ve bu enflasyonla tersine ayrıştığımız bir dünyada, bizden iyi beslenen olmayacak!
Hamdolsun, buna şükredilir işte.
Derken haberin sonuna saklanan gıllügiş, oradan sırıtmasın mı bana!
Oxford’un sitesi, BM Gıda ve Tarım Örgütünden almış verileri. Onlar da rafta tüketime sunulan gıda miktarını ölçüyormuş. Raftan alınıp tüketilen gıda miktarını değil.
İyi de bizde yok, bulamıyoruz; denmiyor ki zaten. Alamıyoruz, diyor millet.
Zeytin ağacının anavatanıyız. Sofralık zeytinin hası, Gemlik’te. Yine de yıllık zeytin tüketimimiz, kişi başına 4 kilo kadar. O da günlük 2 tane ediyor. Cezayir’in, Arnavutluk’un yarısı.
Yunanistan’da kişi başına 12 litreden fazla zeytinyağı tüketilirken bizde 2 litreyi bulamıyor.
2022’de hesaplamıştım; ucuz zeytinin tanesi 10 kuruşa, pahalısı 30 kuruşa geliyordu. Şimdi 2 katına bulan, öpüp başına koysun.
Var, var olmasına da pahalı, halkta alacak para yok. Aslında para da var, enflasyon yapacak kadar çok hem de. Fakat alım gücü düşük. Maaşlar şiştikçe içi boşaldı.
Milli gelirimizi nüfusa bölünce nasıl kişi başına 2 asgari ücret düşüyor ama asgari ücretliler, 2 maaş alamıyorsa... Kişi başına 2 zeytin düşmesi de herkesin, günde 2 tane yiyebildiği anlamına gelmez.
Yeterli beslenmeye para yetirmek, dar ve sabit gelirli için mucizevi bir başarı bugünlerde.
Türkiye Yüzyılı’nda, karşının soğan doğrayıcıları çoğalıyor. Kasaptaki ete karşıdan soğan doğrayanlar yani.
Kaldı ki Oxford’un kişi başına bölüştürdüğü, raflarımıza giren toplam kalori miktarı. Her mideye, hem de eşit giren kalori değil.
Allah’tan, Hans’la George’a karşı Aşık Veysel dizelerine tutunabiliyoruz: “Yarın mezara girende/ Sen toksun da ben aç mıyım...”
Vedat Milor, ekrandan sizlere de “Buyurun Sofraya” diyor. Cümleten afiyet olsun.