Ali Babacan'ın Habertürk Teke Tek'te Fatih Altaylı'ya söylediklerinden neyi mi spota çıkarırdım?
Kuracakları partinin asaleten seçilmiş bir lideri olmayacak, o kadro hep boş tutulacak. Vekaleten atanmış gibi emanetçi bir 'lider naibi' olacak. Müştereken yönetilecek.
Babacan'ın liderlik koltuğunu dolduracağına güvenilmediğinden değil. Kendisinin de onayıyla, lider partisi yerine kadro hareketi olmayı tercih ettikleri için.
Seçim meselesi yani, onları diğerlerinden ayıran alamet-i farikaları 'karizmatik ve kurtarıcı kahraman'sızlıkları olsun istiyorlar.
AK Parti deneyiminden çıkardıkları en büyük ders bu gibi görünüyor.
Aynı yanlışa tekrar düşmemek için aldıkları bir tedbir. Kimse 'dediği dedik' kral olmayacak aralarında.
'Lider olunmaz doğulur'a dayalı 'kişi kültü'nü yenmenin yolunu böyle bulmuşlar anlaşılan.
Abdullah Gül'le nasıl bir ilişki içinde olacakları sorusuna verdiği cevap da gösteriyor ki...Birinci adam, Ali Babacan olacak. Burası net.
Temsil ve sözcülük yetkisiyle de donatılacak. Fakat Babacan, tek başına karar alma, son sözü söyleme hakkını kendinde görmeyecek. Bundan gönüllü feragat ediyor.
Yerini sağlamlaştırdıktan sonra liderliği, doğuştan şahsi mülki gibi sahiplenme tehlikesi böylece bertaraf edilecek.
Ortak çaba ve kazanımlar, bir kişinin başarı hanesine yazılmayacak ki kerameti yalnızca kendinden bilmesin.
Babacan'ın performansı genelde beğenildi. Kamuoyunda zaten prestijli bir adı, iyi bir repütasyonu vardı. Edindiğim izlenim, birikimi ve sevecenliğiyle bu sempati ve popülaritesini daha da arttırdığı...
Partilerinin nasıl bir siyaset güdeceğini, ayırıcı özellikleriyle ortaya koydu.
Fakat halka 'düşün peşime, adamınız benim, sizi bu girdaptan ancak ben çekip kurtarırım' diyecek gürlükte bir liderlik de sergilemeyecekler.
Haklı sebeplerle, kontrolden çıkar korkusuyla yeni bir 'halk kahramanı' çıkarmaktan kaçınacaklar, ne ala da... Buna fazla odaklanarak acaba abartıyor, bir uçtan öbürüne mi savruluyorlar?
Toplum gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uygun mu? Yeni siyasetten talep ve beklentileri karşılar mı? Ya bu model başsızlık, çift ya da çok başlılık gibi algılanırsa?
Hiyerarşik düzenlerini, tek adamlığa bir daha geçit vermemek üzerine kuruyorlar. Yersiz bir dikkat de değil.
Ama...Beşer bu, şaşar; kimse kendisini ebedi şef zannetmesin, krallık hakları iddia edemesin, ortak zaferleri tekeline alamasın diye birinci adamı baskılamak, aşırı kontrol altında tutmak doğru mu?
En güçlü markaları, en parlak yüzleri Babacan. Aşırı tedbir yüzünden kral koltuğunu münhal tutmak adına, Babacan'ı sözcülük ve koordinatörlükle sınırlandırılmış kral naibi gibi topluma sunmak, liderlik profilini düşürmez mi, göz doldurma performansını aşağı çekmez mi?
'Lider naibi' modeli, Filipinler'den ABD'ye dünyayı kasıp kavuran ucuz popülist şovmen modeline de bir panzehir. Özellikle entelektüel çevrelerde heyecan ve beğeniyle karşılanacaktır.
Fakat tutuk, çekinik konuşmanın sokakta, kalabalıklar üzerinde aynı etkiyi uyandıracağından şüpheliyim.
Popülist şovmenlikle dirayet ve kararlılık gösterisi arasında ince bir çizgi var.
Demir yumruk pervasızlığıyla gerektiğinde çekinmeden zor kararlar alabilme kapasitesi ayrı şeyler.
Dünyadaki kötü örnekler, seçimle gelenlerin krallaşma protansiyeline karşı demokrasileri, yeni siyaset ve liderlik modeli arayışlarına itiyor.
Ancak tek adamcılığı dizginleme yolu, yönetimde zaaf ve kararsızlıkla sonuçlanırsa ters de tepebilir.
İskandinav demokrasilerinde tutar ama Türkiye, 'lider naipliği' modeline hazır mı? 'Esas kişisi, baş kahramanı olmayan' bir siyasetin arkasında halk toplanır mı, henüz emin değilim.
Belki de yanılan benimdir.