Madem duayla adalet olmuyor

Akif Beki

Parayla saadetin olmayacağını, rahmetli Şükran Ay’ın şarkısından biliyorduk zaten.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın geçen haftaki Adli Yıl açılış konuşmasından da şunu öğrenmiştik: Duayla adalet olmaz!

“Devletin dini adalettir” ifadesinden başka mana çıkmıyordu.

Zaten duayla adalet olsa Haccac-ı Zalim hafızdı, onu Haccac-ı Adil yapmaya yeterdi, yetmedi.

Cumhurbaşkanı’nın laiklik anlayışı da bunu gerektiriyordu.

Neydi: “Kişi laik olmaz, devlet laik olur.”

Kişinin dini, inancı, mezhebi, ideolojisi olabilir ama devletin olamazdı.

Laiklik, hakim bir inanç yorumunun, din anlayışının, mezhep ya da resmi ideolojinin devlet zoruyla diğerlerine dayatılmasını önlerdi.

Yani Müslümanın, Müslümana zulmetmemesinin teminatı da laiklikti. Tarihi tecrübe gösteriyordu ki en çok da bunun için lazımdı.

Din ve inanç özgürlüğünün güvencesiydi laiklik, dine ve inanca karşı değildi.

Erdoğan’ın laiklik yorumunun baskıcı değil özgürlükçü karakteri, şu ifadelerde de öne çıkıyordu:

“Eğer bir devlette adalet yoksa onun hangi sistemle yönetildiğinin, kim tarafından idare edildiğinin, vatandaşlarının hangi inanca veya milliyete sahip olduğunun bir önemi kalmaz. Orada sadece zulüm hüküm sürer.”

Geriye, bunun hayata geçirilmesi kalıyordu.

Onun da şartını açıklıyordu Cumhurbaşkanı: Bağımsız ve tarafsız bir yargı!

Peşinden, bir de Erdoğan imzalı kitap yayınlandı. Adı, “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” diyor.

Ve ne şanslıyız ki bunun formülü, reçetesi devletimizi yönetenlerin elinde mevcut.

Duayla adalet sağlanamıyorsa sloganla hiç sağlanamaz.

Evet, dünyayla birlikte daha adil bir Türkiye de mümkün. Ve şansımıza, Cumhurbaşkanı bunun yolunu biliyor: Tarafsız ve bağımsız yargı!

Peki yargımız, uygulamada diğer kuvvetlerin müdahalelerinden ne kadar uzak, ne kadar tarafsız ve bağımsız?

Bunu da ancak müdahale gücü ve imkanına sahip olanlar bilebilir.

Madem bir yerde yargıya müdahale varsa orada adalet yoktur...Türkiye’de var mı yok mu, iktidar sahipleri kendilerine sorsun.

Daha adil bir dünya mümkünken niye kurulamıyor, onun cevabı da bulunmuş olur.

Acıtan faturaların sorumlusu bakın kimmiş!

Memnuniyetsizlik ve şikayetler ayyuka çıktı.

Şehirde taksi bulunamıyor, bulunsa müşteri ve menzil beğendirilemiyor.

Taksiciler Odası Başkanı Eyüp Aksu’nun önerisi:

“Zam yapılırsa sorun çözülür.”

İki yerine bir biner, iki katı öderseniz sorun kalmazmış yani.

Çok zammı, az kullanarak dengeleme çözümü.

Acıtan elektrik fauraları için de benzer bir öneri gelmesin mi!

31 Ağustos tarihli Sabah gazetesinin bir haberinden...

Başlıkta, önce sorumlusu ilan ediliyordu:

“Faturaları klima çarptı”.

“Hane başına aylık 200 liraya varan ilave yük”ün suçlusu bulunduktan sonra da çare gösteriliyor:

“Klimanın soğutma ayarını 24 derecenin altına indirmeyin, buzdolabının kapağını sık sık açmayın, su ısıtıcısıyla fırın ve bilgisayarları idareli kullanın, konforunuza bunlar yeterli, tasarruf etmek şart...”

Bunları yaparsanız, odayı bir derece fazla soğutayım derken içiniz yanmazmış.

Kaynaksa Limak Enerji’nin tüketim istatistikleri...O da klimayı günde 5 saat çalıştırırsanız. Geçtiniz mi yandınız, faturaya katmerli artışla yansıyor.

Rahmetli Demirel’in daha kökten bir çözümü vardı, unutmuşlar eklemeyi, o da benden katkı:

“Meseleleri mesele etmezseniz ortada mesele kalmaz.”

Zamları da dert etmezseniz acıtmaz.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (51)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.