Konu, tam kapanma. Buraya nasıl gelindiğini biliyoruz, lebaleb kongrelerden.
Fakat kapanma kararı niye geç alındı, ne beklendi, aşılar nereye takıldı, bu kapanmanın sosyal destek paketi hani nerede?
Bu gibi soruların konuşalacağı yerde, kapanma boyunca alkollü içki satışına konan fiili yasak tartıştırılıyor.
Romalı Senatör Cato’nun, meşhur Kartaca takıntısına benziyor. Üstadın “Bu arada Kartaca yıkılmalıdır”la bitmeyen konuşması yok.
Konu ne olursa olsun, sonunu Kartaca’ya bağlayan Cato gibi, iktidar da ne yapıp ne edip mevzuyu içki yasağına getiriyor.
Ama Cato’nunki gerçek takıntıydı. İktidarın içkiyle uğraşmasının altında gerçek bir takıntı yattığındansa pek emin değilim.
Daha çok taktiksel görünmüyor mu?
Elde avuçta dağıtacak para yok, kasa tamtakır, işsizlik zirvede, çalışan nüfusun çoğu asgari ücrete talim ediyor, milletin çoğu ay başını zor getiriyor, esnaf kira parasını çıkaramıyor, sabit giderlerin altında işveren eziliyorken elektrik, su faturasına aylıkçı nasıl yetişecek, hükümetin patates, soğan yardımıyla nereye kadar derken Ramazan günü bayramı da kapsayan tam kapanma kararı alınıyor.
Gerçi adı tam kapanma fakat muaf tutulanlar listesine bakınca yine bir yarım kapanma uygulanacağı da anlaşılıyor.
Böyle bir kapanmanın duyurusunu siz olsanız, “Bu arada sağlığınız için alkol de içilmemelidir” anonsuyla tamamlamaz mısınız?
Kapanmanın nedenini, kapsamını, erken açılma fiyaskosunu, zamanında uyarılara rağmen tam kapanılmamasını ve destek paketsiz açıklanmasını eleştirip sorgulayacağına varsın millet fiili içki yasağının niyetini, amacını tartışsın. İktidar tercih etmez mi?
Ne yani Ankara’da, İstanbul’da CHP’li büyükşehir belediyelerine yeni halk ekmek büfeleri açtırılmaması mı konuşturulsaydı? AK Partili belediyelerin yararlandığı “halkın gönlüne girme” fırsatından muhalefetin yararlandırılmaması mı gündem olsaydı? Hangi iktidar ister bunu!
“Bu arada sağlığa zararlı alkol içilmemelidir” der ve halkın ekmeğine müdahalenin de üstünü kapatırsınız.
Ekrem İmamoğlu’na yarar korkusuyla halka ucuz ekmek yedirmeme mücadelesine girmeyi başka neye dayandırabilirsiniz ki!
İzahı zor işleri anlatmanın kolay bir yolu var, “Bu arada alkol de içilmemelidir, sağlığa zararlı”ya bağlayın gitsin.
Gelinmemesi güç bir provokasyon bu. Muhalefet, davete icabet etse bir dert, etmese ayrı bir dert.
Siyaset; onca aş, iş mevzusu dururken ‘nereden çıktı, ne alaka’ şaşkınlığıyla istemediği bir tartışmanın içinde buluyor kendini.
Nereden çıktığı, buradan belli değil mi?
‘Millet ne derdinde muhalefet neyle uğraşıyor, hem de Ramazan günü’ dedirtmeyi amaçlamıyorsa başka neyle açıklanabilir?
Neresinden baksan nahoş, neresinden tutsan sevimsiz.
Fakat tadı kaçan milletin, bu tatsızlıkları kimin hanesine yazacağından iktidar çok da emin olmasın.
Bu arada ne diyordu ecdat, “Ayı görmeden bayram etme”.
Biden’a tepkide şair ve siyasetçi farkı
Büyük şair Sezai Karakoç, Yüce Diriliş Partisi lideri olarak Biden’a bir bildiriyle tepki gösterdi.
Özetle şunu diyor: Müslüman ülkeler dağınık ve ümmet zayıf düşmüş olmasa Biden, Osmanlı’yı “Ermeni soykırımı”yla suçlamaya cüret edemezdi!
Tarihsel arka plana da giriyor üstat. Ve suçlamaya, “aynaya bakın, asıl soykırımı siz yaptınız” kabilinden örneklerle cevap veriyor.
Bu açıdan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkisiyle benzerlikler taşıyor.
Sorun da burada; şairin siyasetçiye, siyasetçinin de şaire benzer tepkiler vermesi.
Başına siyasetçi şapkası giyse dahi Karakoç, en nihayet şair sesiyle konuşuyor gibi dinlenir.
Şairden beklemezsiniz de siyasetçiden, onca zaman esip gürledikten sonra günü gelince sağanak halinde yağmasını beklersiniz.
Cumhurbaşkanı’nın tepkisinin beklentilerin altında kalma nedeni de sanırım bu.
Beklentiyi yükselten önceki meydan okumalar, gücümüzün üstündeydi. Kimimizin kulağına gayet şairane ve havalı gelse de gerçekçi değildi.
O olmasa, Cumhurbaşkanı’nın üzüntü beyanı ve anlaşmazlık konularını bir kenara koyup ileriye bakma çağrısı gayet gerçekçi.