"Ne yani memleketin idaresini Hasolarla Memolara mı bırakacağız” lafını kim ettiyse, iç fetihçiliğin kapısını da o açtı.
Emin Çölaşan’ın dedesi Refik Şevket İnce’ye mal edildiğini okudum bir yerde.
Fakat güya CHP’li seçkinlerin, Demokrat Parti iktidarını horlamak için ettiği bir laftı.
İnce ise CHP’den ayrılıp Demokrat Parti’ye katılmış, üst görevler almış bir siyasetçi yanılmıyorsam.
“Yeter söz milletindir” sloganıyla DP saflarında seçime girmiş biri, halk iktidarını neden hor görüp aşağılasın? Pek inandırıcı değil.
Her kimden çıktıysa, devleti köşe bucak ele geçirip halka açma sevdasını, bu laf kamçıladı. Hala da kamçı olarak kullanılmaya devam ediyor.
En son Boğaziçi Rektörü Naci İnci’nin elindeydi. Almış eline, kamçısını bu kez üniversiteyi halka açma aşkıyla şaklatıyordu.
Boğaz sırtındaki kampüsü millet bahçesi mi yapacak, Hasolarla Memolara denize nazır mangal mı yaktıracak, anlamadım.
Ama anladığım kadarıyla Boğaziçi Üniversitesi zincirlerini kırsın istemeyen iç ve dış şer odakları varmış. Milletin çocukları burada okumasın diye önlerini kesiyorlarmış.
Asrın yerli ve milli rektörü İnci, Cumhurbaşkanı’nın talimatlarıyla bu elitist, bu seçkinci azınlığı hüsrana uğratacaklarını haykırıyordu. Zafer çok yakındı. Az kaldığını belirtmek için, fethi müjdeleyen bir hat tablosunu da şükranlarıyla birlikte Cumhurbaşkanı’na arz etmişti.
Hasolarla Memolar ülkeyi yönettikleri gibi üniversiteleri de yönetecekti, girilmedik bir Boğaziçi kalmıştı, onun da fethi er geç tamamlanacaktı.
Öz yurdunda parya muamelesi gören yerli ve milli çoğunluk, böylece zincirlerini kırmış olacaktı.
Yüzyıllık rüya gerçekleşiyordu hamdolsun.
Çok alametleri de belirdi.
KONDA araştırmasına göre halkın yüzde 48’i, üniversite mezunlarınınsa yüz 43’ü, ayaklarımıza vurulan Lozan prangasından 2023’te kurtulacağımıza inanıyor. Süresi doluyormuş.
Üniversiteleri halka açmanın zihin açıcı etkilerini yaşamaya başlamışız bile, baksanıza.
Heyecan verici, dinmek bilmeyen bir sevda ateşidir kampüsleri, milletin çocuklarına açmak. Nasıl yanıp durmasın asrın yerli ve milli rektörlerinin içinde!
Yalnız Boğaziçi’ne sınavla giriliyordu. O da halka açıktı, kör olası seçkinler bize yine yalan söylemediyse. Seçkinlerin çocukları özel seçilerek alınmıyordu.
Halka açmak, mum etmenin kod adı olmalı öyleyse.
80 milyon millet, her bir ferdiyle mum kesilene kadar sürecek demek bu kutlu mücadele.
Mum gibi uslu ve tabi olmaya direnenler de seçkinci şu halde.
Asrın yerli ve milli rektörü, elitlere karşı halk iktidarını temsil ediyor, yanlış değilsem. Bir halk kahramanı yani.
“Ayaklar baş mı olsun, Hasolarla Memolara mı bırakacağız” lafıysa elitlerle mücadelenin ezeli kamçısı, sönmez ateşleyicisi. Kininin davacısı yılmaz halk kahramanlarını diri, zinde, öfkeli tutuyor.
Bütün hocaları ve öğrencileri muma çevirene dek kin ve nefretle şaklatılacak o kamçı, yaşasın!
Ülkenin her yanından petrol fışkırıyordu da fetihten fethe koşan halkın iktidarı içmediğine göre...Aziz halk da benzin ve mazot fiyatlarından şikayet etmeyecek. Hasolarla Memolar, bu pahalılıkta kontak kapatıp Boğaziçi’nin fethiyle teselli bulacak artık.
Oyun havamız iki.
Biri Tarkan’dan: “İşte kuzu kuzu geldim.”
Diğeri, “Urfa’da Oxford vardı da ben mi okumadım” diyen İbrahim Tatlıses’ten bittabii. Muma dönenlere gelsin:
“Hani düğünümüz lo, hani düğünçümüz lo/Bir mumdur, iki mumdur, üç mumdur/Dört mumdur, on dört mumdur/Bana bir bade doldur/Bu ne güzel düğündür ha ninnah...”