"Anne gitti ve sular buruştu testilerde/ Artık çamaşırlar yıkansa da hep kirlidir/ Herkes salonda toplansa da kimse evde değildir."
Rahmetli Sezai Karakoç'un dizelerine uyarlarsak:
Herkesin altında gıpgıcır bir cip olsa da artık kimse mutlu değildir.
Kaldı ki herkesin altında emektar bir külüstür bile yok, o bilgi doğrulanmıyor.
Araç sayısı, son 20 yılda çoğaldı. Fakat Avrupa'da daha fazla çoğaldı, bizde daha az.
Teyit.org, TÜİK verileriyle irdelemişti, kişi başına düşen araç sayısında Avrupa sonuncusuyuz.
Ayrıca kapıcısı dahi altına sıfır araba çekmiş olsun. Bu devirde çok görülmez. Mutluluk ve huzur göstergesi de sayılmaz.
Herkesin altında son model cip, başında som altından taç olsa da yetmiyor.
Eksikliğini hissettiğimiz, hayatımızdan giden bir şey var ki yeri dolmuyor, doldurulamıyor? Nedir o kaybettiğimiz?
Eskinin methiye şairlerinin yeri boş değil hamdolsun. Bugünün talimatsız adım atmayan bakanları, onları aratmıyor.
Ulaştırma Bakanı Karaismailoğlu, çok şükür şahikasını yazdı methiyenin. "Sayın Cumhurbaşkanımız Türkiye'ye yetmiyor, bütün dünyayı yönetiyor" özlü sözüyle literatüre geçti.
Dolayısıyla adını koyamadığımız o boşluk, başka bir şey olmalı.
Sisi'yle Esad'ın yokluğu olabilir mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "şunu bir defa bilmemiz lazım" diye Ukrayna dönüşü kafalara vura vura yineledi.
Onlarla dargın olamayacağımızı, devletler arasında iplerin koparılıp atılamayacağını, bakanlar düzeyinde temasların sürdüğünü, bir an önce en üst düzeyde Sisi ve Esad'la görüşmek istediğini, bunun İslam dünyasında oyunları bozacağını anlattı.
Komşularla sıfır sorun politikasından sapmamışız, "her an barış içinde"ymişiz, kaldığımız yerden devam ediyormuşuz, hiç ayrılmamışız onlarla.
O cephede yeni, değişen bir şey yok demek.
Adalet cephesi derseniz, işte orada tadımızı kaçıran bir gedik seziliyor. Bay Kemal'in açtığı bir gedik.
Erdoğan; Sisi ve Esad'la barıştan, kardeşlikten bahsederken laf Kılıçdaroğlu'na gelince hiddetleniyor, 'bedel ödetilecek' kişi olarak onu gösteriyor.
"Bizdeki seçmen bilgileri, YSK'da yok" demiş...
YSK, partilerle paylaşıyor seçmen bilgilerini. Kılıçdaroğlu da üzerinde çalışıp daha da geliştirdiklerini söylüyor. Nasıl der!
Cumhurbaşkanı, "YSK Başkanı ve ekibi"ni, "hakimlerle savcılara saldıran bu adamdan" korkmamaya, çekinmemeye çağırıyor.
Ve Anayasa'ya göre "yargıyla ilgili bu tür beyanlarda bulunamaz"; "YSK, yargıya taşımak suretiyle artık bu adama bedel ödetmeli" diye çıkışıyor.
Adalet Bakanı Bozdağ da aynı şekilde esip savuruyordu önceki gün.
Bozdağ'a sorarsanız; yargı bağımsız ve tarafsız, iktidar yargıya hiç karışmıyor, muhalefet iftira atıyor.
Kişisel veriler de kanunla korunuyor, sabıka kayıtları yasal süre dolunca hemen siliniyor zaten, dünyaya örneğiz bu alanda, vatandaş asla fişlenmiyor.
Hele hele iktidar ve medyası, yargı yerine geçip suçlu ilan ederek kimsenin hayatını karartmıyor.
Yetkililerin elindeki kişisel verileri elde edip kötüye kullanan, bu suçların hepsini işleyense muhalefetten başkası değil.
"Muhalefet belediyelerine 40 bin terörist dolduruldu" diyen, Bay Kemal'di yani.
Adliyeden alınmış temiz kağıdına dahi güvenmeyen de muhalefetin İçişleri Bakanı.
Silinmiş ya da hiç var olmamış sabıka kayıtları, uydurulup uydurulup Alman medyasında yayınlanıyordu herhalde. Muhalefeti karalayan o istihbarat fişlerini, dış güçler sızdırıyor olmalı.
Vatandaşlarımızın kişisel verilerini canları gibi korumayan, emperyalist Amerikan hükümetinden başka kim olabilir, tabii ya!
İçimizdeki boşluk, ağzımızdaki tatsızlık muhalefetten kaynaklanıyormuş meğer.
İktidarın bilgisinde haşa boşluk olmaz, kimsenin bilmediği ama iktidarın gizli bir bildiği her zaman var.
Merkez Bankası, faizleri yüzde 14'ten 13'e indirdi diyelim. Gerekçesini de nassa dayandırmadı, yavaşlayan ekonomiyi canlandırma ihtiyacıyla açıkladı...
Amaç, hız kesen tüketimi kızıştırarak enflasyonla büyümeyi sürdürmek.
Kemer sıktırarak seçim üzeri halkın canını sıkmaktansa, kemer gevşeten geçici rahatlatmalarla güya zaman kazanılıyor.
Görünüşte TL'yi pula çeviriyor, doları ateşliyor, halkı fakirleştiriyor, ekonomiyi daha kötü batırıyor, balon şişirmek gibi, acısı daha fena çıkacak.
Fakat mutlaka dışarıdan görünmeyen bir akıl, bir hikmet saklı olmalı altında.
Akıl sır erdiremeyen muhalefette bir merak: "Seçim kazandıracak bir cinlik barındırmasa iktidar bunu yapmaz da, acaba neyi kaçırıyoruz?"
Hayatımızdan eksilenler; riyayla yüzsüzlük değil, söylediğine kendi bile inanmamak değil, orta mektepten terk uyanık çokbilmişliği değil, aymazlık denilen Şark kurnazı cehaleti hiç değil.
Hepsi bariz ortada maşallah.
Neden öyleyse içimizi kemiren bu huzursuz edici boşluk? Hakperestlik, dürüstlük, adalet ve utanma duygusu, muhalefeti terk ettiğinden mi?
Şarkımız Erkan Oğur'dan:
"Bülbülüm altın kafeste aman, öter aheste aheste."