Kandil, kayyum operasyonuna 'siyasi darbe' demiş ve herkesi ayağa kalkmaya, tepkiyi yükseltmeye çağırmış.
Bilin bakalım bu kime yarar? Hukuk ve demokrasiye sahip çıkmak için tepki gösterenlere mi? Yoksa onları, hukuk ve demokrasi adına değil de Kandil adına konuşuyormuş gibi göstermek isteyenlere mi?
CHP'nin kayyum kararlarına nasıl tepki vereceğini, dün Sözcü'de Kılıçdaroğlu'nun ağzından Deniz Zeyrek yazdı.
Şöyle: “Bu tür olaylar yaşanınca sokağa çıkmak, protesto etmek gibi durumları doğru bulmuyoruz. İstanbul'da aynı şeyi YSK eliyle bize yaptılar. ‘Ya sokağa çıkın ya boykot edin' dediler. İkisini de yapmadık. Halkın ferasetine güvendik ve gördük.”
Sokağa çıkmadan karşı çıkma politikasında yüzde yüz haklı, yerden göğe katılıyorum. Ama sırf Kandil'deki terör çetesi, sokağa çıkılmasını istediği için ve bu, sokağa çıkanları Kandil'in işbirlikçisi diye karalayacak propagandalara hizmet edeceği için doğru değil.
Çünkü aynı düz mantıkla tam tersini söylemek de mümkün. Kayyum müdahalesi kime yarıyor, Kandil'in tepkisi kimin işine geliyor diye bakın, bakalım ne görüyorsunuz?
Terör örgütü, kritik zamanlardaki çıkışlarıyla kimin eline koz veriyor? O kozları, kim demokratik karşıtlarına karalama silahı olarak doğrultup hangi haklı tepkileri itibarsızlaştırmak, kirletmek ve sindirmek için kullanıyor?
Ve bu, kimlere ellerini güçlendirecek şekilde geri dönüyor?
Soruyu böyle sorduğunuzda; 'kimler kimlerle beraber, kimler kimlerle ağız ve amaç birliği içinde' kozu, tersyüz olup bumerang gibi onu kullanana dönüyor mu, dönmüyor mu?
Açıklayıcı olsun, Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ'a ait şu sözleri, Hasan Cemal'in T24'deki geçmiş tarihli bir yazısından alıntılıyorum.
Başbuğ, 24 Nisan 2016'da Hürriyet'ten Çınar Oskay’la söyleşisinde diyor ki:
“Terörün kökünü kazırım filan, bunlar hamaset.
Sıfırlamak, terörle mücadelenin kitabında yok, marjinalize edeceksiniz.
Nasıl?
Ben birilerini etkisiz hale getiriyorken, o gün örgüte 100 kişi katılıyorsa, bu fasit dairedir.
Örgütün silahlı gücü beş-altı bin kişidir.
Biz 30 bin kişiyi etkisiz hale getirmişiz.
Yani beş kere örgütü bitirmişim.
Ama gene var.
Ee kardeşim, katılımı önlemiyorsun!.."
Örgüt, gücünü hala nasıl koruyor, nereden eleman topluyor derseniz...Cevabı, Başbuğ'un yakındığı o katılım kısır döngüsünün kırılamamasında işte.
Ne vakit zorda kalsa, sandıktan umudu kestirip dağ propagandasına kapı açan yanlışlar yetişmedi mi örgütün imdadına?
Terör ağaları, sivil siyaset güçlensin, demokratik mücadeleyle kazanıldığı görülsün ve varlıkları anlamsızlaşsın ister mi hiç!
Kayyum kararlarına ne üzülmesi...Üzülseler, 'istismar fırsatı doğdu, yaşasın' diye sevinçten hemen kafa çıkarırlar mıydı?
Terör örgütleri doğaları gereği böyle havaları sever, yasak ve engellemelerden beslenirler, demokratik kapsayıcılıktan değil.
HDP'nin kriminalize edilmesi, sistemin dışına itilmesi filan Kandil'dekileri rahatsız etmez. Bilakis ekmeklerine yağ sürer. Demokrasiden rahatsız olur onlar, varlıklarına tehdit görürler.
Haybeye değil yani fırsattan istifade öne atılıp yeni bir çatışma ortamını körüklemek ve kışkırtmak istemeleri. Demokratikleşme ikliminde nefes bile alamaz, yaşayamaz Kandil.