Cumhurbaşkanı Erdoğan en son şöyle dedi:
“Başbakanlığım döneminde bu döviz rezervini 135 milyar dolara kadar çıkardık. Bunu biz yaptık. Daha sonra bir düşüş yaşandı. Yoktum. Cumhurbaşkanıydım.”
Merkez Bankasındaki 128 milyar doların akıbetini sorgulayan muhalefeti, geçtiğimiz şubat ve mart aylarında iki kez payladığında böyle dememişti.
2013’te 135 milyar dolara ulaşan brüt rezervlerin, 8 yıl sonra ‘bir düşüş’le 95 milyar dolara indiğini söylemişti.
Bunu da ‘dış güç saldırıları ve salgının etkileriyle mücadele için yapılan kurallı, kontrollü döviz işlemleri’ diye açıklamıştı.
Rezervleri diline dolayanlar ‘ailesine, şahsına, hak ve özgürlüklerine seviyesizce saldırıyor’du. ‘Berat Albayrak bakanlığı sırasında finansı ve parayı çok başarılı yönettiği için kuduruyor, çıldırıyorlar’dı.
Ama ‘buradan onlara ekmek çıkmaz’dı, onların ‘cibilliyeti’ başkaydı, onlar ‘ne bilirdi, para yönetiminden anlamazlar’dı. Sadece ‘kendilerine dışarıdan verilen saldırı görevini yerine getiriyorlar’dı.
Rezerv ‘hezeyanlar’ı savuruyorlardı, “Damat kadar başınıza taş düşsün” şeklinde ‘ağızlarının payını vermek artık vacip olmuş’tu.
Fakat Erdoğan, muhalefetin hakkından gelirken rezervlerin başına geleni savunup üstlenmişti de.
Yapılanın ‘doğru ve gerekli’ olduğunu, şu iki gerekçeye dayandırmıştı:
Bir: “Salgın bahanesiyle yeni bir finansal dalgalanma oluşturmak isteyenlere, elimizdeki tüm araçları kullanarak fırsat vermedik. Kılıçdaroğlu’nun sürekli sorduğu dövizlerin önemli bir bölümü işte bu mücadelede kullanılmıştır.”
İki: “Zaten saldırı altında olan Türkiye’de, salgınla birlikte uluslararası alanda ortaya çıkan finansal dalgalanmalara karşı tedbir geliştirilmesi gerekiyordu. Planlı ve kontrollü döviz işlemleri yapıldı.”
Kimler oradaydı peki?
Brüt rezervler 95 milyar dolara, net rezervlerse eksiye Erdoğan ve Albayrak’a rağmen, onların yokluğunda düşmüş olabilir mi?
Mart, nisan aylarında AK Parti’den Canikli ile yeni MB Başkanı Kavcıoğlu da muhalefete cevap yetiştirmek için seferber olmuştu. ‘2019-20 yıllarında rezervler üstünde nasıl yoğun döviz baskısı ve çıkışı’ olduğunu anlatıp nedenlerini izaha çalışmışlardı.
Zaten Cumhurbaşkanı’nın ‘büyük bölümü son iki yılda, salgının etkileriyle mücadelede kullanıldı’ şeklindeki ifadeleri de aynı kapıya çıkıyor.
Oysa bahsedilen dönemde Hazine ve Maliye Bakanı, Albayrak. Tam yetkiyle para yönetiminin başındaydı.
2018’den beri de tek başlılık sistemine geçmiştik, kişi hükümeti modeliyle yönetiliyorduk.
Evet, rezervler erirken Erdoğan, başbakanlıkta yoktu. Fakat bir başbakanlık da yoktu artık. Başbakanlık yetkileri bile Cumhurbaşkanı Erdoğan’da toplanmıştı.
Kim vardı, kim yoktu şimdi? Ben çıkamadım, siz çıkabildiniz mi içinden?
Kendi kendini yaralayan vatandaşa benzemesin
Hatırlarsanız Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2018’deki seçim zaferini bir mazeretsizlik miladı ilan etmişti.
Yeni sistemle ‘ne yetki istendiyse millet vermişti, artık mazerete yer yoktu, iktidarın başarmaktan başka seçeneği kalmamıştı’.
Nitekim Cumhurbaşkanı önceki gün, ‘kayıp rezervlerimizi eski yerine Hans’la George’un gelip çıkarmayacağını’ da ifade etti.
Millet, Hans’la George’u seçmediğine, kasayı onlara emanet etmediğine göre; ülke yönetiminden de haliyle onlar sorumlu tutulmayacaktı.
Ayrıca rezervlerin satıldığı dönem, birinci faiz-enflasyon deneyine denk geliyor.
2019’da yerel seçimlere gidiliyordu. Ve işbaşındakiler, başarısız görünmek istemiyordu. Deneyi başarılı göstermekse, doları tutup TL’nin aşırı değersizleşmesini önlemekle mümkündü.
İlk deneyde, bu yüzden rezervlerimizi kaybetmiştik.
Şimdi ikinci deneyde, rezerv de bulunmadığından bu kez paramız pul oluyor.
AK Partili Kurtulmuş ise ekonomideki çıkmazı, “büyük güçlerin Türkiye’yi hareketsiz bırakmak için plan yapması”na bağlıyor.
Demek Kurtulmuş’un da gıyabında cereyan ediyor olay.
İnşallah günün sonunda biz vatandaşlar; olmayan, hayali bir kavgada kendi kendimizi hareketsiz bırakmakla suçlanmayız.
Erzurum’da, önceki gece bir vatandaş, elde bıçakla yüzü kan revan içinde yardım istiyor. Gelen polise, 3 kişiyle kavgaya tutuşup birini yaraladığını söylüyor.
Etrafta didik didik yaralı arayan polis, sonunda güvenlik kameralarından düğümü çözüyor.
Meğer metruk bir binada kendi kendisini bıçaklamış. Ama kafası öyle kıyak ki farkında bile değil, kavgaya karıştığını zannediyor.