Bu da bir kavga konusu, ‘orucu ben tuttum, bayramı onlar ediyor’ diye özetlenen rahatsızlık.
CHP’nin muhafazakar seçmenin de oyuna talip olması, iktidarda böyle bir duygu uyandırabiliyor.
Geçenlerde zırvanın zirvelerinde dolaşan bir sipsipullah, “CHP niye kendi tezleriyle oy avcılığı yapmaz” diye yeri göğü inletiyordu.
Sadece kendi tabanına mesaj vermeliymiş. AK Parti tabanına göz dikmemeliymiş.
Din ve dindarla kavga etmeyen, başörtüsü düşmanlığı yapmayan CHP mi olurmuş.
Şanına yakışır şekilde ‘işte CeHaPe zihniyeti budur’ dedirtmesi gerekirmiş.
Din, diyanet üstünden çatışmayı, kutuplaşmayı bırakan CHP, olmaz olsunmuş.
AK Parti, yönetimini başörtülü siyasetçilere açan CHP’den memnun değil. ‘Niye değiştin, öyle iyiydik, partinde başörtülü yöneticilerle ne işin var senin’ diye çok kızıyor. Eskisine ha bire rahmet okuyup adeta mumla arıyor, ne hayrını gördüyse artık...
“Bu nasıl din istismarı” diye ateşlenmiş havale bile geçiriyordu malum sipsipullah.
Bir AK Partilinin laikliği savunması, Atatürk’ü sahiplenmesi de CHP tarafında benzer tepkilerle karşılanabiliyor. Samimiyeti sorgulanıyor hemen...
Babasının bağına destursuz girilmiş gibi bir etki meydana getirdiğini, karşı taraftaki huysuzlanmadan anlayabiliyorsunuz.
En iyi ifadesini yine rahmetli Demirel’in ağzında bulan bir duygu. “Tapulu arazime gecekondu yaptırmam” demişti. Kendisi yasaklıyken 12 Eylül askeri yönetiminin sağda kurdurmaya çalıştığı partiyi kastediyordu.
‘Benimdir, kimseyle paylaşmam’ diyerek üstüne kapanılan oy, siyasi tercih ve seçmen kitlesi de var demek.
Geçen haberlerde, iki dilencinin sokak kavgasından görüntüler veriliyordu. Biri, diğerinin bölgesine girince patlamış.
İki simitçi arasında da böyle bir alan koruma savaşı yaşanmıştı yakınlarda.
Seyyar satıcıların, yeni gelenleri bölgelerine sokmamak için çetin bir direniş gösterdiği bilinir.
Kim neyi, nereyi ilkin kapattıysa başkasına haram ediyor. Yabancıları yanına yaklaştırmama, yan gözle baktırmama hakkı görüyor kendinde. Tapusuyla üstüne geçirmiş gibi.
Üstüne çökülen şey; bazen bir siyasi oy mevcudu, bazen bir gecekondu arazisi, bazen de bir fikir seti, bir dünya görüşü...
Gecekondu arazisinin paylaşılmak istenmemesini anlarsınız...
Dilencilerin, simitçi ve diğer seyyar satıcıların, canları pahasına bölgelerini korumalarını anlarsınız. Rant, çıkar söz konusu.
Ama bir fikri yaymak, kabul ettirmek için mücadele verenlerin, o fikrin başkalarınca paylaşılmasından hoşlanmamasını anlamak zor.
Umudunu kesmiş eski iktidar taraftarlarını beğenmeyen muhalifleri anlamak da öyle.
Çoğalmak değil miydi istedikleri?
‘Cefasını ben çektim, mücadelesini ben verdim, bayramını sana kutlatmam’ tavrı, siyasette daha da tuhaf.
Çünkü siyaset, daha çok insanın gönlüne girme, daha çok oy alma yani bayram edenleri çoğaltma yarışıdır.
CHP’nin muhafazakar oylara talip olmamasını, dindarların duyarlılıklarına seslenmemesini yıllarca yerecek, buna zorlayıp teşvik edeceksin...
‘Bu nasıl akıl, CHP’nin yüzde 25’i niye aşamadığı belli, hitap etmek yerine kavga ettiğin oyları nasıl alacaksın, almak istemiyorsun ki’ diye dalga geçecek, değişmeye çağıracaksın...
Tam görmeyi arzuladığın gibi CHP, o oylara yöneldiğinde ise ‘ayeti ben okurum, sana yasak’ diyecek, kavgaya kışkırtacaksın. Şov yapmakla, istismarcılıkla suçlayacaksın.
‘Arifeyi gösterip bayramı göstermemek’ deniyordu galiba buna da.
Ayrıca başkasına istismar ettirmemeye, rol çaldırmamaya ayarlı bir söylem, kendisini de istismarcılık ve şovla suçlamış olmuyor mu?
İki tarafın da bayramları sahipsiz değil maşallah. ‘Orucunu ben tuttum, bayramını sana ettirmem’ diyenleri eksik kalmıyor.
Fakat kendileri kutlayıp başkasına zehir etmek için bayrama el koyanlar unutmasın. Bir de ‘hilali görmeden bayram etmeyin’ derler.
Tutanların orucunu Allah kabul etsin. Herkese, kutlaması kimsenin tekelinde olmayan nice bayramlar diliyorum. Ve mikrofonu Şenay’a bırakıyorum: “Hayat bayram olsa”.