"Ne demek Sünni, ne demek Şii? Siz Müslüman değil misiniz? Bu nasıl bir mezhepçiliktir? Bunu nereye sığdırıyorsunuz? Mezhep kavgalarının bir tarafı değil, hakkın tarafındayız.”
“Dedik ki; biz ne Şia ne Sünni, böyle bir din tanımıyoruz, bizim tek dinimiz var, İslam. Asla bunlar bir ayrım sebebi olmayacak. İşte onun için gelin, birlik olalım demenin anlamı bu.”
“Benim için Şii-Sünni değil, Müslümanlar ve insanlar önemlidir.”
“Bizim Sünnilik, Şiilik diye bir dinimiz yok.”
“Bilhassa ırkçılık, kavmiyetçilik, mezhepçilik ve terör fitnesi, İslam alemini içeriden çökerten sorunlar haline gelmiştir.”
“Emperyalistlerin bizi Şii-Sünni, siyah-beyaz ve Türk, Kürt, Arap, Farisi diye bölmesine müsaade etmeyeceğiz.
“Biz tekkeye mürit aramıyoruz, siyaset yapıyoruz.”
“Biz, ikinci sınıf vatandaş nedir biliriz; biz, ötelenmenin, iteklenmenin, hor görülmenin ne demek olduğunu biliriz. Kendisini, bu ülkenin yegane sahibi zanneden zihniyetin, kendisi dışındakilere nasıl böcek muamelesi yaptığını çok iyi biliriz.”
“Yola çıkarken, ‘etnik milliyetçilik yapmayacağız, bölgesel milliyetçilik yapmayacağız, dinsel milliyetçilik yapmayacağız’ dedik. Alevi demedik, Sünni demedik, hangi dinden olursa olsun eşit mesafede durduk. Çünkü herkesin dini kendine ama güvencesi biziz. Biz, böyle bir medeniyetten geliyoruz.”
“Sırtını emperyalistelere, onların temsilcilerine dayayanların, gençlerimizin arasına nifak sokmalarına kesinlikle rıza göstermeyeceğiz.”
“Bizi ayırmaya çalışanlara meydanı asla terk etmeyeceğiz. Bizim siyaset anlayışımızda milleti düşmanlaştırmak, kutuplaştırmak yoktur.”
“Devletin dini adalettir. Eğer bir devlette adalet yoksa onun hangi sistemle yönetildiğinin, kim tarafından idare edildiğinin, vatandaşlarının hangi inanca veya milliyete sahip olduğunun bir önemi kalmaz.”
Yine de Alevi olması, Kılıçdaroğlu’na karşı kullanılır mı derseniz...
Erdoğan’ın cevabı bu, artık siz karar verin.
'AK PARTİ MEZHEPÇİLİK YAPMAZ' DENEMİYORSA!
İktidarın, başından beri savunduğu 3 kırmızı çizgisi vardı, biri de mezhepçilikti.
Erdoğan, başbakanlığında da cumhurbaşkanlığında da yukarıdaki görüşlerini hep tekrarladı. Mezhepçiliği, bizi bölmek isteyen emperyalizmin fitnesi olarak gördüğünü söyledi.
Nihayetinde millet, ülkeyi kimin daha iyi yöneteceğine karar vermek için sandığa gidecek.
Seçimin, demokratik yarışın amacı; camiye imam, müezzin veya Diyanet’e başkan, müftü seçmek değil.
Cumhurbaşkanlığı adayında aranan şartlar arasında milletin ahiretini kurtarmak yok. Dünya işlerini düzgün görecek bir siyasetçi seçilecek.
Bakılacak şey, ehliyet ve liyakat olmalı. Gerekli vasıflara sahip mi, güven veriyor mu?
Kılıçdaroğlu da diğer adı geçenlerle aynı ölçüye vurularak değerlendirilmeli.
Mezhebin bir faktör olması, Alevi vatandaşlar kadar Türkiye’ye karşı da büyük bir ayrımcılık ayıbı ve haksızlık.
Fakat mezhep de bir seçilebilirlik kriteriymiş gibi konuşuluyor. Alevi kimliği, hala Kılıçdaroğlu’nun dezavantajı sayılabiliyor.
Muhalefetin ortak adayı, neye göre belirlenecek?
Altılı Masa’nın, kimde karar kılacağını bilmem.
Ancak iktidarın, mezhep ayrımcılığını kaşımasından, önyargıları körüklemesinden çekinildiği bir gerçek. Endişeler, ne yazık ki yersiz de değil.
‘Alevi olması, Kılıçdaroğlu’na karşı kullanılmaz, ne münasebet, iktidar mezhepçiliği reddeder’ denemiyorsa; AK Parti’nin oturup düşünmesi gerekmez mi?
Siyasi çıkar için mezhep kavgası çıkaracağından, toplumu din istismarıyla kutuplaştıracağından, seçim kazanmak uğruna halkı biz-onlar diye böleceğinden endişe duyulması, muhalefetten önce AK Parti’yi rahatsız etmeli.
Aksi, toplumu kutuplaştırmama vaat ve iddiaları açısından iktidarın kendini inkarı olur.