Tartışmayı, buradan iletmemi istediği bir soruyla CHP lideri başlattı.
Hedefteki Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş da arayıp "Hodri meydan, ne biliyorsa açıklasın" dedi.
Dün CHP'den arayıp ağızdaki baklayı çıkardılar.
Ama önce arka planını biraz daha hatırlayalım.
CHP lideri, belediyelerinin zaten yılda üç denetim geçirdiğini söylemişti. Yine de en ufak bir şayiada İçişleri'nin soruşturma açmasını doğru bulmuştu.
Yalnız, İçişleri Bakanı Soylu'ya bir sorusu vardı. AK Partili Bursa Büyükşehir Belediyesiyle ilgili soruşturma niye hala açılmamıştı, ne zaman açılacaktı?
"Konuyu Bakan Bey biliyor" demekle yetinmişti.
Cevapsa İçişleri yerine Bursa Büyükşehir'den gelmişti. Başkan Aktaş, "Çekinecek hiçbir şeyim yok, Bursa'yı seçimde alamamanın acısını karalayarak çıkarıyor" diye meydan okumuştu.
CHP resti gördü ve dün Kılıçdaroğlu'nun selamıyla bir not ulaştırdı.
Konu; Central Balat adlı yapıyla ilgili yargı kararlarının hiçe sayılması, ama şaibeli imar işlemlerinin hala İçişlerince soruşturulmamış olmasıymış.
Nilüfer Belediye Meclisi, 2017'de yargı kararına dayanarak plan değişikliğini iptal etmiş. Ona rağmen Central Balat'la ilgili alınan Büyükşehir Meclis kararları, idare mahkemelerince 5 kez daha bozulmuş.
İptal gerekçelerinde “Plan değişikliği bir önceki yargı kararında belirtilen iptal gerekçeleri ortadan kaldırılmadan yapılmıştır ” denilmiş.
Bu dosyadaki imar planı değişikliğinin mevzuata aykırı ve yetkisiz yapıldığına dair son karar, Bursa 3. İdare Mahkemesinden çıkmış.
11 Mayıs 2020 tarihli ara karar ile Büyükşehir Belediyesinin Central Balat'taki imar plan değişikliğinin icrası durdurulmuş.
Fakat önceki durdurma kararlarına rağmen inşaat devam etmiş. Büyükşehir, yıkım ve para cezası kararları alıp uygulamak yerine, sıkışınca topu Nilüfer Belediyesine atmış. Yapı AVM niteliğinde değilmiş, ruhsat verme yetkisi ilçe belediyesindeymiş gibi gösterilerek...
Nilüfer Belediyesi, bu görüşün yönetmeliğe aykırılığını fark edince dosyayı tekrar Büyükşehir'e göndermiş.
Büyükşehirse gerekçesini bile ortaya koymadan, geldiği gibi geri iade etmiş. Nilüfer Belediyesine "Yetki sende, ruhsatı sen düzenleyeceksin" emrivakisiyle dayatmış.
Yargı kararlarını bile takmayan bu arkadan dolanmalar, bu oldubittiye getirme ısrarı neden?
Ve yılan hikayesine döndürülen bir şaibeli imar dosyası, ne sebeple soruşturulmuyor?
İçişleri Bakanlığına gönderilmesinin üzerinden aylar geçmiş. "Bakanlık biliyor" derken Kılıçdaroğlu'nun kastı buymuş.
"Ama bakalım İçişleri, başkanın soruşturulmasına izin verecek mi" deniyor.
CHP, bu ifşayla sırasını savdı. Söz bir kez daha Başkan Aktaş ve İçişleri'nde.
Sezen Aksu’nun kaçak boruları
Bursa dosyasının çapını şuradan biçin. 27 bin metrekare üzerine yaklaşık 200 bin metrekare inşaattan söz ediliyor.
Dün görmüşsünüzdür. İzmir’in CHP’li Karaburun Belediyesi, bir kaçak yapıya müdahalesiyle haberlerdeydi.
Sezen Aksu’nun villa havuzu daha önce mühürlenmiş. Şimdi de oradan denize uzatılan 50 metrelik iki kaçak boru yakalanmış.
“Kimsenin gözünün yaşına bakmayız, babamızın oğlu olsa ayırmayız, Sezen’e bile ayrıcalık tanımayız” tafrasıyla dün yıktılar.
Kıyaslayarak birlikte okuyun ki olayın çapı belirginleşsin.
Kimden neyi saklıyorsunuz yahu!
Şimdi de bu adet çıktı başımıza. Uysun uymasın, her açıklama talebini “Ne doğrularız ne yalanlarız” diye savuşturan bir bilgilendirme metodolojisi türettiler. Olur olmaz kullanıyorlar.
Cumhurbaşkanlığı, iyi ilişkilerinden memnun olduğu 60 şarkıcıya YouTube kanalında konser verdiriyor mesela. Karantina kayıplarını telafi desteği olarak...
“30 milyon liralık kıyak” eleştirileri üzerine rakam yalanlandı. İddiayı yayanlardan hesap sorma tehdidiyle. Ama doğrusu ne, o da söylenmedi.
Sanki böyle olurmuş gibi. Yönetimin, hesap sorma hakkı var ama halka hesap verme ve şeffaf olma mecburiyeti yokmuş gibi...
Adalet Bakanı Gül, açık cezaevlerinde 17 hükümlüye korona tanısı konduğunu, 3’ünün hayatını kaybettiğini söylemişti.
Ancak Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu’na bilgi veren Adalet Bakanı Yardımcısı Uğurhan Kuş, ağız değiştirdi.
Kuş, “Bizim ceza infaz kurumlarımızda ölüm vakası olduğunu söylemiyoruz.Niye söylemiyoruz? Çünkü yok. Ancak hiç olmadığını da söylemiyoruz” diyor.
Çünkü koronadan ölenler, kronik hastalıktan hastanede yatarken ölmüş. Koğuştayken ve yalnızca koronadan değil...
Kimi kandırıyoruz, anlamadım. Kendi kendimizi mi!
Lafı dolandırmaktansa “Açıklamak zorunda mıyım, size ne” dese, daha iyiydi. La havle!