İktidarın seçim vaadiydi, kazansalar bile HDP'lilere başkanlık yaptırılmayacak, hatta ertesi gün görevden alınacaklardı.
Sormaktan dilimizde tüy bitti...
Seçilmeleri yasaksa seçime nasıl girebiliyorlar?
Yasal bir engel varsa YSK adaylıklarına nasıl onay veriyor?
'İstersen seçebilirsin' diye seçmene sunup ama yanlışı seçerse saymayacağını söylemek milli iradeyi tanımazdan gelmek değil mi?
Suçsa seçmene tuzak kurmak gibi olmuyor mu?
Hani sandıkla gelen sandıkla gidecekti, hani demokrasilerde millet ne derse o olurdu, hani sandıkla inatlaşılmaz milletin tercihleriyle zıtlaşılmazdı dedik durduk fakat nafile!...
Dediği dedik, sözünden dönmedi iktidar, o seçim vaadi 4 ay gecikmeyle hayata geçirildi.
Madem Diyarbakır, Mardin ve Van büyükşehir belediye başkanları görevden alınacak, yerlerine kayyum atanacaktı, ta en baştan belliydi... Niye kuruldu o sandıklar, pusulaya adları basılıp göstermelik olarak mı halkın önüne kondu?
'Seçim meydanlarında söylenen seçim meydanlarında kalır, sandıkla harbiden kavgaya tutuşacak değiller ya' diye umutlanacak bile olduk geciktirilince.
Ama unutmadı, dediğini yaptı iktidar.
Yeni bir durum mu ortaya çıktı, hayır.
Terör orgütüyle iltisak ve destek suçlamasıyla haklarında açılan idari, adli soruşurmalar gerekçe gösteriliyor.
Belediye kaynaklarını terör orgütüne peşkeş çekiyor, teröristlere iş ve imkan sağlıyorlarmış. Bu kaynak transferi ve kötüye kullanıma son vermek için geldiklerini söylüyor atanan kayyumlar.
Mardin Belediye Başkanı Ahmet Türk, 2016'da da benzer iddialarla görevden alınmadı mı? 31 Mart'ta tekrar aday olabildiğine göre demek ki iddialar, üç yılda bir yargı kararına dönüşmedi. Hakkında kesinleşmiş ve adaylığına mani bir mahkeme kararı çıksa seçime sokulur muydu?
Geçici tedbir olarak, soruşturma ve kovuşturmaların selameti için alınıyor, yerlerine il valileri vekaleten oturtuluyorsa...
Önceki geçici kayyum tedbirleri ne kadar geçici oldu, nasıl sonuçlandı; açılan dava ve soruşturmaların akıbeti ne oldu diye hatırlatmazlar mı peki!
'Seçime girmek serbest ama kazanmak idari kararla yasak' gibi bir absürtlüğü konuşuyor olur muyduk; iddiaların somut dayanağı vardıysa ve mahkemede kanıtlanabiliyorduysa?
Yine yargı kararı aranmıyor, yine idari tasarruftan başka elde avuçta yok bir şey...
Cumhurbaşkanı Erdoğan, HDP adayları konsunda lafı dolandırmadan seçmeni uyarmıştı. “Benim vatandaşım bunları geri almana fırsat veriyorsa, belediyelerin imkanlarını Kandil’e gönderecek veya teröre kullanacak olursanız, hiç beklemeden yine kayyumları atarız” demişti.
Vatandaş bu açık ihtara rağmen tercihinde ısrar etti, sakıncalı ilan edilen adayları yine seçti.
İdari kararla sandık sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, iradesinin yok sayılmasına vatandaş tepkisi olarak okunması gerekmez miydi?
Şimdi o seçmene, iradesini çöpe atarak verilen mesajın sonuçları üzerine de iki dakika düşünmeli yetkililer.
HDP’li seçmenin sandığa inancının sarsılması, demokrasiye ve hukuka itimadının yitirilmesi ne getirir ne götürür?
Oylarını değiştirmedikçe tercihlerine saygı duyulmayacaksa, Kandil’e kadar yolları var, neyse görsünler mi hallerini?
O seçmeni itmeden, dışlamadan, terör örgütünün istismarına terk etmeden demokratik siyasete çekerek kazanmak, bataklığı kurutacak milli güvenlik siyasetiydi güya...
Hem de 'beka sorunu' yaşarken ve terörle mücadele adına gözden mi çıkarılacak illerinde yüzde 50'leri aşan bir çoğunluk? Kime yarar?
Terör elebaşılarına istediklerini vererek onları sevindirmiş, propagandalarını körüklemiş olmuyor muyuz diye bile sorgulanmıyor hala.
Her siyasi tercihin baş üstünde yeri vardı ama 'yanlış’ta ısrar eden seçmeni cezalandırmak da var mıydı demokrasinin fıtratında?