İki kişi, bomba süsü verilmiş sahte düzenek ve kesicileştirilmiş kurşun kalemle Meclis’e girerken yakalandı. Hayra dönüştürülebilecek bir şerre benzemiyor mu? Şansa bırakmadan tabii.
Şüphelilerin, sabıkalı ve DHKP-C teröristi oldukları söyleniyor. Ne tür bir eylem hazırlığında oldukları ise soruşturma sonucunda netleşecek...
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, gereken tepkiyi derhal koydu. Bu saldırı girişiminin milli iradeyi hedef aldığını ve terör örgütünün hiçbir türüne geçit verilmeyeceğini haykırdı.
Kim katılmaz, kim desteklemez! Meclis’te grubu bulunan dört partinin dördünün de altına imza atacağı sözler bunlar.
Şüpheliler, ziyaretçi girişinde Mahmut Tanal’a geldiklerini söyleyerek adını alet ettikleri için belirtiyorum. Altun’un, bu açıklamasıyla CHP’nin de hislerine tercüman olduğu su götürür mü?
Nereden mi bu fikre varıyorum? Tabii ki 15 Temmuz darbe girişiminde haince bombalanan Meclis’e nasıl tek vücut, tek yürek sahip çıktıklarına bakarak.
İktidar ve muhalefet partileri, ortak bir bildiriyle TBMM etrafında kenetlenmemiş mi, millet iradesinin yanında saf tutmamış mıydı hep birlikte? O deklarasyonun altında CHP ile HDP’nin de imzası yok muydu?
Aynı dayanışmayı bugün de göstereceklerine tereddüt yok.
Saldırı girişiminin hedefinde milli irade vardıysa, o iradenin savunması, bir partinin ya da iktidarın tekelinde görülemez. CHP ile HDP de sandıktan aldıkları yetki nispetinde milli iradeyi temsil ediyor. Saldırı, onları da hedef alıyor.
Nasıl ki milli irade, partiler üstüdür. Hepsinin birlikte oluşturduğu bütündür. Hiçbir parçası, o bütünü tek başına temsil iddiasında bulunamaz...
Meclis’e, milli iradenin kalbine yönelen saldırılara karşı AK Parti ile CHP ortak tavırda anlaşabiliyorsa, terörle mücadeleyi partiler üstü tutma konusunda da aynen öyle neden anlaşamasınlar?
Hatta şu konuda bile bir milli mutabakata ulaşmalarına ne engel olabilir; oldu olacak, seçim kampanyalarının üç atlısının üçünü de siyasi istismarın dışına çıkarabilirler.
Terörle mücadele duyarlılığı altında birbirlerini yıpratma mücadelesi vermeyi bırakır artık partiler. Siyaseten istismar için kullanmanın, en çok terörle mücadeleyi yıprattığı ve zaafa uğrattığını fark ederler, bu bir!...
Öfke ve nefret istismarına son verirler artık. Seçmeni kızıştırarak, dolduruşa getirerek, inadına, ona nispet olsun, buna şamar yerine geçsin, şuna gününü göstersin diye oy verdirme taktiklerinden vazgeçerler. Taş olsa çatlardı, damara basarak halkı birbirine düşman eden bunca tahrik ve zıtlaştırmaya dayanılır mı? Artan siyasi şiddet, sabrın taşmakta olduğu alarmını veriyor zaten. Toplumu provokasyona açık hale getiren nefret ve düşmanlığa kışkırtmalar, terör örgütlerine yarıyor, ekmeklerine yağ sürüyor üstelik. Terörle savaş adına teröre, kaşıyacak bir yumuşak karın sunmazlar bundan böyle, etti mi iki!...
Ayıp kaçıyor, cehaletin ve bağnazlığın tepe tepe istismarını da bitiriverirler bir zahmet. Unutmasınlar ki partiler günün sonunda militanlaştırdıkları, fanatikleştirdikleri kesimlerin hışmına uğrar, büyüttükleri canavarın kurbanı olurlar. Irksal ve dini her türden taassup sömürüsü, zırvalık ve hezeyana dayalı algı aldatmacaları yapanı da toplumu da kısırdöngüye hapsederek tüketir. Her kampanya döneminde madden ve manen biraz daha mum gibi eriyor memleket, daha fazla eritmezler, oldu mu size üç!...
Ne duruyorlar, şerden hayır çıkarmak için işte fırsat, çağrı iktidardan gelsin, versinler haydi omuz omuza! Kim istemiyor, kim istismardan yana alem görsün.