Cumhurbaşkanı Erdoğan, Murat Kurum'u aday gösterirken "İstanbul muradına kavuşacak" demişti.
Dün MHP lideri Bahçeli de "İstanbul muradına erecek" dedi.
Fakat İstanbullunun muradı neydi?
Önceki gün Murat Kurum'a soruldu. Mega projelerinden biri de Kanal İstanbul mu olacaktı?
Kurum şöyle cevap verdi:
"İstanbul’un gündeminde olmayan hiçbir şey bizim gündemimizde olmayacak, dedik. İstanbul halkı neyi istiyorsa, neyi bekliyorsa biz de hep onların isteği ve dilekleri doğrultusunda çalışacağız."
Kanal İstanbul, Kurum'un yumuşak karnı. Adalığı ilan edildiğinde yazmıştım, hep karşısına çıkacak. Kanal İstanbul lobisinin adayı olmadığına seçmeni ikna etmesi gerekecek.
Peki bu cevap yeter mi, İstanbulluyu keser mi?
Genel seçimlerden önce halkın muradı, faizlerin sürekli düşürülmesi olarak tespit edilmişti. Bu murada hitap edildi, sürekli düşürüleceği söylendi.
Ama seçimi kazandıktan hemen sonra da halkın murat değiştirdiğine kanaat getirildi ki sürekli yükseltildi. Tarihi seviyelerde şimdi.
Ya İstanbul alındıktan sonra da halkın muradı değişir, Kanal İstanbul'u istediğine hükmedilirse!
İstanbullunun istemediği düşünülmese şimdiden vaat edilirdi. Kaçamak cevaplarla geçiştirildiğine göre seçim kazandırmayacağından, hatta kaybettireceğinden çekiniliyor.
Yoksa eskinden olduğu gibi, yine gümbür gümbür Kanal İstanbul mujdeleniyor olurdu. Kurum, bundan kaçınıyor.
Murat işi böyle değişken, o yüzden de tehlikelidir.
Vatan yahut Silistre oyunu ilk sahnelendiğinde seyircinin coştuğu ve "biz muradımızı isteriz, Allah muradımızı versin" sloganlarıyla salondan sokağa taştığı söylenir.
Sultan Abdülaziz de kendisine karşı bir murat olarak görür, tahta yeğeni 5. Murad'ın istendiğine yorar. Yazarı Namık Kemal, halkı kışkırtmaktan tutuklanır ve sürülür.
Fakat korktuğu başına gelir, Abdülaziz devrilir. Yerine geçen 5. Murad da devrilir. Sultan Abdülhamid'in devridir.
Taht el üstüne el değiştirse de Namık Kemal'in kaderi değişmez. Bu kez "bir şey ikilendi mi, muhakkak üçlenir de" minvalindeki dizeleri Abdülhamid'in evhamını kaşır. Onu bekleyen, yine yargılanmak ve oradan oraya sürülmektir.
Murat meselesi önemli yani. İstanbul'da ikilenmiş seçimin şimdi üçlenip üçlenmeyeceğini belirleyecek kadar önemli.
Umut da bir murattır ama bazı muratlar hiçbir zaman gerçekleşmez.
Halk muradına mı erecek, kerevetine mi çıkacak; ancak seçimden sonra belli olur.
AK PARTİ'NİN ZOR SEÇİMİ
HDP'li Güven ve Gergerlioğlu ile CHP'li Berberoğlu davaları emsâldi. Anayasa Mahkemesinin dediği olmuştu. Cezaevinden tahliye edilip Meclis'e dönebilmişlerdi.
Fakat Yargıtay, TİP'li Can Atalay davasında AYM'nin kararını tanımadı.
AYM'ye bireysel başvuru hakkının getirildiği 2010'dan beri bir ilkti. Yargıtay'ın 3. Ceza Dairesi, bir gün kalktı ve tanımamaya karar verdi.
Ne değişmişti?
Yine Diyarbakır Kulp'un Bahçelievler Camii'nde, yıllardır aynı imam hutbe okuyordu. Diyanet Sen İlçe Başkanı'ydı, camiada bilinen biriydi.
HDP'li belediyeye kayyum da atanan Kulp Kaymakamı, bir cuma geldi ve hutbeyi tam okumadığı için imama önce minberde, sonra odasında müdahale etti.
İmam, ilk kez mi terör ve şehit kısmını atlıyordu? Geçmişten süregeliyorsa Diyanet, pratikte nasıl olduğunu bilmiyor muydu?
Kaymakam da her cuma namazına Diyanet'in hutbesini önden okuyarak mı geliyordu? Atladığını nereden anladı?
Neydi değişen?
Ayrıca İçişleri Bakanı, konuşmak için herkesten incelemenin sonucunu beklemesini istemişti. Beklemeyen vali, vali yardımcıları ve kaymakamlar neye güvendi? Bakan'ın uyarısına rağmen Kaymakam'a hak vermeleri, mesleki dayanışmayla açıklanabilir mi?
Konjonktüre bakalım. Yerel seçim kapıda.
AK Parti'nin İstanbul'u CHP'den geri alması, muhalefeti dağıtıp birbirine düşürmesine bağlı.
Ve Başak Demirtaş, Selahattin Demirtaş'ın da onayıyla DEM Parti'ye sürpriz yapıyor, İstanbul adaylığına talip oluyor.
O sırada Leyla Zana; 8 yıllık sessizliğini bozarak öyle CHP'ye açık, AK Parti'den gelecek tekliflereyse kapalı olmadıklarını söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı da Çözüm Süreci'ni raftan indirmeye çağırıyor.
Yeniden Refah, AK Parti'den ne istiyorsa DEM'in de CHP ve İmamoğlu'ndan onu alması için değilse bu çıkışlar, durup dururken mi?
Bir sabah kalktılar ve jest olarak AK Parti'ye İstanbul'u kazandırıp CHP'ye kaybettirmeye karar vermediler herhalde.
Fakat AK Parti, İmam için bile sessizken ortağı MHP, Kaymakam'dan yana bastırıyor. Cumhur İttifakı, yolları ayırmadan DEM Parti'ye nasıl açılacak?
Kaymakamla imam, Yargıtay'la AYM çatışması; ortakları karşı karşıya getiriyor.
DEM oylarına giderken AK Parti'yi muhazakâr Kürt seçmenden de edebilecek bir çember, daralıyor.
Açılmakla sıkışmak arasında zor bir seçim.