Maraş depremine müdahale ve yardımlarda gecikilmişti; hesabını, 14 Mayıs seçimlerinde muhalefetten sormamız istendi.
2019 İstanbul belediyesi seçiminde de Binali Bey'le Mısır'daki darbeci Sisi arasında bir tercihe çağrılmıştık. Binali Yıldırım, Ekrem İmamoğlu'yla yarışmıyordu sanki. Teröristlerle, darbecilerle yarışıyormuş gibi gösteriliyordu.
Önümüzdeki martta da İmamoğlu'yla Netanyahu arasında bir seçim yapmaya çağrılırsak şaşırır mısınız?
İsrail'e gereken cevabı sandıkta vermeye çağrılmayacaksak tepkimizi nereye, ne güne saklıyoruz?
İslam ve Arap ülkeleri birlikleri, Riyad Zirvesi'nde ortaklaşa toplanıp dağıldı. Dönüşte Cumhurbaşkanı Erdoğan; Gazze için hamasetten arındırılmış, şov içermeyen, eyleme dönük somut çözüm önerilerimiz, her derde deva planlarımız olduğunu ve bölgede hiçbir krizin Türkiyesiz çözülemeyeceğini söyledi. Başkan Biden'dan da bu tekliflerimizi görüşmek için davet bekliyor, açıktan duyurdu.
Aynı söyleşide Erdoğan, üç şeyin daha üstünde önemle duruyordu...
Bir; Gazze, Filistinlilerindi ve ABD de bunu kabul etmeliydi. Biden; hayır, öyle değildir, diye bunu reddediyorsa konuşacak bir şey kalmazdı.
İki; Zirve bildirisinde icraat kararları vardı, daha önce örneği görülmemişti, kınamadan öteye gidilmezdi ve hepsini Türkiye önerip bildiriye sokmuştu, Ankara'nın başarısıydı.
Üç; Batı, İsrail'in vahşetini sadece seyrediyordu. Uluslararası toplum, artık Gazze için icraat üretmeliydi. BM ve Güvenlik Konseyi yine işlevsiz kalıyordu.
Oysa...
ABD Dışişleri, İsrail'in Gazze'yi işgaline karşı olduklarını ve İsrail'i bu konuda uyardıklarını 5 gün önce açıklamıştı zaten.
Dışişleri Bakanı Blinken de nasıl bir çözüm tasarladıklarını, Riyad Zirvesi'nden önce dünyaya bildirmişti. Gazze'yi Hamas yönetemezdi, İsrail işgal edemezdi, Batı Şeria'daki meşru yönetime bağlanmalıydı ve Filistin devletinin kurulmasıyla sonuçlanmalıydı.
Zirve'den farklı bir çözüm mü çıktı, hayır
Zirve bildirisindeki 'bütün eylem teklifleri bizden' çıkmış olabilir. Ama bildiride yalnızca 'kınar, vurgular, çağırır' deniyor. Eyleme çağırınca eyleme geçmiş kadar olunur mu, yine hayır.
İslam dünyasının, bildiri yayınlamak dışında yapıp da Batı'nın yapmadığı bir icraat var mı; o da hayır.
Katliama Gazzeliler uğruyor, İsrail yapıyor, Hamas'ın arkasında da Rusya ve İran duruyor. Ancak laf dönüp dolaşıp hep kendimize, hedef ve mağdur oluşumuza, ABD'yle ilişkimize geliyor. Bundan da Batı sorumlu tutulup suçlanıyorsa... Sonu, tepkimizi sandığa saklamaya kadar gitmez mi?
Yapmadığımız şey değil. Ülkeyi kimin, nasıl yöneteceğini seçmeyi bırakıp Haçlı Batı'ya tokatmış gibi oy atmak için sandık kurmaya yabancı sayılmayız.
Neler saklamadık şu sandığa...
NELER YAPMADIK ŞU GAZZE İÇİN
İktidar, sözle de şunu ortaya koydu.
İsrail'le bağlarımızı, ticaretimizi, normalleşen ilişkimizi koparamayız. Milli çıkarlarımızı düşünerek hareket etmek zorundayız.
Ayrıca o Gazze mitingi de ABD'ye karşı ve Dışişleri Bakanı Blinken'e tepki için toplanmış.
Batı'daysa mahşeri kalabalıklar, İsrail'e karşı yürüyor. Ve halk, yönetimlerini harekete geçmeye çağırıyor. Bunu da bizden çok takdir eden yok.
Neler yapmıyoruz ki şu Gazze için... Kimimiz nutuk, kimimiz nara atıyor.
Hüda-Par, Batman mitinginde Hamas üniformalı partilileri bile sandık müşahidi gibi sahneye çıkardı.
Gazzeliler şehit, biz yine gaziyiz.
Devlet memurlarıyla, iktidar sponsorluğunda sivil toplumculuk oynayan güdümlü STK'larımıza gelince.. Onlardan yamanı, kahramanı yok.
İktidardan İsrail'e karşı bir boykot beklemiyorlar. İsrail'den başlamıyorlar ama İsrail destekçisi zannettikleri kahveci, hamburgerci, sodacı artık kendi milletimizden kimi bulurlarsa boykot ediyor, zarara sokuyorlar.
İsrail'in canını yakmak, durdurmak için daha ne yapsınlar! Yanına koymayacaklardı tabii.
Gören de dünya bizim etrafımızda dönüyor, Gazze için bizden mücahidi yok, mesele bizim ne olacağımız, sanacak.
Depremde enkazdan can mı, oy mu kurtarmaya çalışıldığı karışmıştı.
Allah'tan; Gazze'yi mi, seçimi mi kurtarmaya öncelik verildiği bu kez karışmıyor. O belli.