Cumhurbaşkanı Erdoğan “Onlar IMF’den borç aldı biz ödedik, bu onların cibilliyetinde var” deyince Twitter’dan hatırlatanlar oldu.
IMF ile son Stand-by anlaşmasını 2005’te AK Parti imzalamıştı. Yaklaşık 10 milyar dolar ilave borçlanma demekti. Hatırlatanlardan biri de Saadet Partili Av. Ali Aktaş’tı.
Tabii AK Parti için bu bir çelişki değil. Ecdat sözleri kitabında hepsinin yeri var.
IMF’den borç alırken “Borç yiğidin kamçısıdır”.
IMF’ye 2002’den kalan ve 2005’te eklenen tüm borçlar sıfırlandığındaysa “Borç alan emir de alır”.
Hangi prensibin esas alınacağı duruma göre değişiyor.
Şu gerçek değişmez, IMF'ye borçları AK Parti kapattı. Bu doğru. Erdoğan'ın hakkı Erdoğan'a.
Yalnız, yeri gelmişken IMF’nin de hakkını teslim edelim.
Ekonomide IMF reçetesi uygularken hepimiz zenginleşmişiz. Kişi başına milli gelirimiz zirveye çıkmış.
Ne zaman ki hükümetin IMF şartlarına uyma mecburiyeti bitmiş, gelirimiz erimeye başlamış, ekonomi gerileme dönemine girmiş.
Acı ama bu da madalyonun öbür yüzündeki gerçek.
“Borçlu ölmez, benzi sararır” diyen ecdat yanılıyormuş. Borçluyken hasta düşmemişiz, aksine daha da gürbüzleşmişiz.
“Düğün pilavıyla dost ağırlamak” lafını bulan ecdatsa haklılığını koruyor.
IMF pilavıyla mükellef ziyafet çekmiş meğer bize AK Parti.
2005’te, son kez borç alırken kişi başına milli gelirimiz 5 bin dolar. 2013’te IMF’ye son borç taksidimiz ödenirkense 12 bin 500 dolardı.
Şu an 2005 seviyelerine doğru gerilediğimiz söyleniyor. 10 yıl önce, 2013'te yakaladığımız 12 bin 500 dolar hedefini, şimdi 2023 için bile vaat edemiyor iktidar.
2019’da milli gelir hedefi 25 bin dolardan 12 bin 500’e indirilmiş, 2020’de Berat Albayrak, 10 bin dolara kadar düşürmüştü.
IMF pişirmiş, biz afiyetle yemişiz gibi bir tablo çıkıyor ortaya.
Sıkı IMF disiplininden ayrıldıktan sonra patır patır geri gitmiş büyüme rakamları. Tesadüf mü?
IMF’nin ihale düzenlemeleri, yolsuzluk, yoksulluk ve işsizlikle mücadele için koştuğu şartlarla bir ilgisi yok mu?
Borç verenin çarçur ettirmemesi, seçim rüşveti dağıttırmaması, sürdürülebilir büyüme koşulları dayatmasıyla refahımız arasında bir bağ var sanki ha!
Siyasi iktidarların IMF’yi sevmemesiyle de bunun bir alakası olabilir mi, ne dersiniz?
Nepotizm eleştirisi aileye dil uzatmak mıdır?
Rize Çayeli Belediye Başkanı, kardeşini imar müdürü atamış, gelen eleştirilere de “Çayeli’nde Hepimiz kardeşiz, akrabayız zaten” diye cevap vermişti.
AK Parti sözcüsü Ömer Çelik de Berat Albayrak’ın bakanlık dönemiyle ilgili eleştirilere şöyle tepki gösterdi:
“Politik tartışmaya aileyi karıştırıyorlar. Bu aile değerlerine ahlak dışı bir saldırıdır.”
Var mı bir farkı?
Demek istiyor ki “MB rezervlerine ne yaptığını sorun ama Albayrak’ın aileden biri olmasını mevzu etmeyin, aileye dil uzatmış olursunuz.”
Albayrak’ın ya da herhangi bir siyasetçinin aile hayatına dil uzatılması, elbette kabul edilemez.
Aile mahremiyetinin işin içine karıştırılmasına, ‘ahlaksızlık’ denir, eyvallah.
Ama damat oluşu, dünyanın her yerinde muhalefetin diline dolanmaz mı?
Bakanlık performansıyla damatlık konumu ayrı şeylerdir.
Fakat ayırmakla birlikte, ikisine de ayrı ayrı laf söyleme hakkı yok mudur?
Nepotizm yani eş, dost, aile kayırmacılığı eleştirilerini siyaseten imkansızlaştıran bir talepte bulunuluyor.
Çelik "Hepimiz Adem'in çocukları değil miyiz, din kardeşi değil miyiz, sen ben diye ayırmak ayıptır, lafı mı olur" diyerek de o kısmını savuşturabilirdi. Allah'tan yapmadı.
Bir süredir iktidar, en olmayacak şeyi muhalefetten teklifsiz isteyebiliyor. Hem de haklı olsanız bile sergileyemeyeceğiniz bir rahatlıkla üste çıkarak...
“Gara operasyonunda terör örgütüne söyleyeceklerinizi söyleyin ama onu söyledikten sonra dönüp iktidara da bir şey demeyin” talebi gibi.
“Terör örgütüne söylenecek sözü, iktidara söylemek”le suçluyorlar muhalefeti.
Oysa teröriste söylenecek şey ayrı, iktidara söylenecek şey ayrı. Hem o hem o olamaz mı? Biri, diğerinin icabını ortadan kaldırır mı?
“Amasız, fakatsız, lakinsiz kınama” istemek, iktidara fiilen eleştirilmezlik hakkı istemek değilse nedir?
E memurun particilik yapmasına laf etmek de zaten devlete karşı gelme suçuna sokuldu. Konuşacak ne kalıyor geriye?