Dün Haliç Kongre Merkezi'ndeki, 23 Haziran seçimlerinin birinci yıldönümü konuşmasını iktidar dinledi mi?
İmamoğlu, İBB Başkanlığındaki ilk yılını değerlendirdi.
Bana kalırsa AK Parti yöneticileri ve medyasının yararlanacağı çok mesaj vardı. Nerede yanlış yaptıklarını hatırlatan vurgularla doluydu.
Ama yüzleşme niyetiyle kulak verdiklerini hiç sanmıyorum.
Zaferin hikayesini, "Birlikte başardık" sloganıyla özetledi İmamoğlu. AK Parti yöneticileri ve medyasının katkısını da o başarıya dahil ederek.
Karalama propagandaları, karartma ve öcüleştirme siyaseti, yalan rüzgarları, algı operasyonları, antidemokratik baskı ve müdahalelerin rolü inkar edilebilir mi? İmamoğlu, hiçbirini unutmamıştı.
Oysa asıl unutmaması gerekenler, iktidar ve medyası.
Unutmasalar; ders çıkarır, aynı hatayı sürdürmekten kaçınırlardı.
Adaylığına kadar İstanbul kamuoyunun bile yeterince tanımadığı, bilmediği bir isimdi. 4 ayda adını duymayan kalmadı. Türkiye'ye mal ettiler. Dünyaya duyurdular.
İktidarın zorlamaları, en büyük şansı oldu muhalefet kampanyasının...
Bir zamanlar AK Parti ve Erdoğan'ı büyütüp parlatan sihirli formülü, bu kez AK Parti muhalefet ve İmamoğlu'na uyguladı.
Manşetlerle vuruşturdu, iktidar imkanlarıyla sıkıştırdı, terörle mücadeleyi alet etti, ayrımcılığa tabi tuttu, seçmeni tehdit etti, paranoya kaşıyarak korkuttu, ürettiği yapay korkuları istismara yeltendi, medya üzerindeki ezici kontrol ve tekelini sonuna dek kullandı. Yetmedi, yargıyla da önünü kesmeyi denedi, sandıkla da inatlaştı...
Ve nur topu gibi bir mağduriyet tacını elleriyle İmamoğlu'na hediye etti.
Kılıçdaroğlu'nun oyun kuruculuğu, Akşener'in taşın altına elini koyması, CHP ve İYİ Parti'ye katılan diğer Millet İttifakı liderlerinin desteği belirleyiciydi.
İktidarın şeytanlaştırma kurgusunun bozulmasında, Saadet lideri Karamollaoğlu da hayli etkili oldu.
Ama hepsi bir yana, AK Parti ne yaptıysa kendine yaptı. Kendi yanlışlarına yenildi.
En son "Çünkü çaldılar" taktiğine başvurdu. Tutarsız söylemlerle kendi kendini açığa düşürdü. Yine de aldırmadı, uyarılara kulak asmadı.
Kazanmak için abandığı sunilikler, seçimi kaybettirdi. İstanbul'u altın tepside muhalefete sundu.
Trajik olansa aynı yanlışlarda hala ısrar etmesi, bu sonuçtaki payını görmemesi, muhalefete yarayan hatalarından dönmemesi...
AK Parti, dün maruz kaldığı, mağduru olduğu ne haksızlık varsa muhalefete yaşatmaya kararlı. Yemin etmiş gibi.
Eseriyle övünmediğine bahse girerim. Israr niye?
Tekeden süt sağmada bugün
Tunç Soyer’e karşı başlatılan son kampanyayı izliyoruz şimdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2013’te bile şöyle diyordu:
“Eyalet yapılanması süratle kalkınmayı getirir. Bu güçlenme alametidir. Güçlü Osmanlı’da Lazistan, Kürdistan var. Eyalette başka bir etnik unsur seçimi kazanırsa ne olacak? O zaman sen de gir kazan. Bizim öyle bir endişemiz yok. Güçlü bir Türkiye asla eyalet sisteminden korkmamalı. Siz eyalet sisteminde de bu üniter yapıyı koruyabilirsiniz.”
O gün Erdoğan, bölünme fobisini, kompleksini aşmaya çağırıyordu. Özgüven aşılayarak...
Bugün AK Parti esprisini, şakasını dahi kaldırmıyor.
Soyer, şamataya vurmuş. Şöyle laflar:
“Tarihte İzmir’in bayrağı, parası varmış. Ama danışmanlarım lafını dahi edersen bölücülükle suçlarlar diye uyardı...”
Latife yaptığını da peşinden açıkça söylemiş, gülüşmeyle...
İktidar medyası, “Soyer’in bölücülük planı Türkiye’yi ayağa kaldırdı, ayrı para ve bayrak teklif etti” diye manşetten dalıyor.
İktidar sözcüleri, “Eyalet istiyor” diye korku ve paranoya pompalama yarışında.
Sinekten ne kadar yağ çıkarsa, o sözlerden de ancak o kadar bölünme planı çıkmaz mı!
Daha önce tüketilmedi, dibi kazınmadı sanki bu zorlamaların.
Bölünme paranoyası, kanırta kanırta kaşınmadı mı? Beka korkusu evire çevire istismar edilmedi mi?
Sonuç ortada. Muhatabı büyütmekten başka bir işe yaramadı.
Sürgit tekrarından farklı ne bekleniyor olabilir?
Aklımın ermediği ince bir kurmay zekası var mutlaka işin içinde. Ama Soyer’e çalışmaktan başka ne?
Sırrını anlayan bana da anlatsın.