İBB yönetimi AK Parti’deyken Büyükada iskelesinin üst katı, epey ayrıcalıklı bir fiyattan TÜGVA’ya kiralanmış.
İmamoğlu yönetimi, sözleşme ihlali gerekçesiyle çıkarmak isteyince TÜGVA, tahliye durdurma talebiyle yargıya gitmiş, reddedilmiş.
Fakat polis, İBB zabıtasının karşısına dikilerek tahliyeyi engellemiş.
O arada İBB’den benzer başka imtiyazlı kiralamalar da yapıldığı anlaşılmış. Büyükada iskelesi meğer tek örnek değilmiş.
Hatta TÜGVA yöneticilerinin belediyeden maaş filan aldığı ortaya çıkmış.
İşte bunun üzerine İmamoğlu şöyle dedi:
“Düşünebiliyor musunuz; 16 milyonluk bir kentte 1 milyon 200 bin üniversite gencinin olduğu bir şehirde, İBB’nin yurt yatak sayısı sıfırdı. Bunun sebebi ne? İşte o bahsettiğiniz isimde olan vakıflara ve derneklere imkan sağlanıyordu. Artık böyle bir kapısı yok İBB’nin. Büyükşehir Belediyesi’nin kendi yurtları var, açmaya devam edecek.”
Peşinden de şunu ekledi:
“Birilerinin aile veya akraba vakıflarını değil, kurumlarımızı güçlendireceğiz. İBB’yi güçlendireceğiz.”
Cevap, Bilal Erdoğan’dan geldi. Ne dese beğenirsiniz:
“TÜGVA ile uğraşıyorlar, neden biliyor musunuz?...Kıskanıyorlar değil mi? O zaman daha da başarılı olun. Onlar da kıskançlıktan çatlasın.”
Kıskançlık türleri üzerine eğlenceli bir kitap okumuştum. Adı “Edebiyatta Sanatta ve Popüler Kültürde Kıskançlık”. Peter Toohey’in harika işlerinden biri.
Her kıskançlığı anlatıyordu. Aşk, edebiyat, kariyer, para, güç kıskançlığı vesair.
Hemingway’in, 1920’lerde Paris’te Dingo Bar’da birlikte takılmakla övündüğü Fitzgerald hakkında sonradan yazdıklarını alın. Yazar arkadaşını hayranlıkla över gibi yaparken acımasızca aşağılıyordu. Bel altı vurarak erkekliğiyle dahi kafa buluyordu.
Kariyer kıskançlığı da hakeza. Pençesine düşeni fena bozuyor. İhtiras krizleri geçirterek nasıl saldırganlaştırdığını, maruz kalanlar bilir.
Sizden uzak olsun, para kıskançlığını tahmin edersiniz, en budalaca olanıdır. Ama gösteriş merakınız yoksa, kem gözlerin hışmından korkmanız da gerekmez.
Güç kıskançlığından korunmak ise o kadar kolay değil. En şergillerinden biridir, belalar mübareğinin şerrinden emin olmak zordur. Paylaşmaya yanaşmaz, teslimiyet bekler, mutlak iktidar ister. Denetlenmekten, ortakçılıktan hazzetmez. Demokrasiyle bir arada yaşayamayacak kadar çekememezlikten mustariptir.
Kitap, bu hastalıklı hallerin hepsini işliyordu.
Fakat, AK Parti’nin üstüne titrediği iyi huylu ‘demokratik siyaset kıskançlığı’ndan hiç haber vermiyordu.
Davutoğlu’nu, parti içi hizip oyunlarıyla Genel Başkanlık ve Başbakanlıktan düşüren operasyondan sonra yazmıştım.
Bu kıskançlık çeşidi, diğerleri gibi marazi değildi, arıziydi, çıkarlar gerektirdiğinde tedavisiz geçiverebiliyordu.
Nitekim pelikan kuşu misali kanatlanıp göçtü AK Parti’den. Kendi belediye başkanlarını istifaya zorlarken, HDP’lilerin yerine kayyum atarken, CHP’li başkanları hizmet yarışına sokmazken demokratik siyaset kıskançlığından kriz geçirmiyor artık.
Antidemokratik müdahalelere, siyaseti mühendislik projeleriyle dizayn girişimlerine, vesayetçi dayatmayalara alerjinin tetiklediği o nöbetleri atlattı AK Parti. Şimdi rahat. Başkalarının da atlatmasına yardımcı olmak için, kendini kıskançlıkla mücadeleye bile adadı.
Güçlü Türkiye’nin şahlanışlarını çekemeyen Hans’la George’u tedaviye uğraşan AK Parti ailesi, hasedinden krize giren İmamoğlu’nun mu yardımına koşmayacaktı!
“Birilerinin aile veya akraba vakıflarını değil kurumlarımızı, İBB’yi güçlendireceğiz” sözlerinden teşhisi kondu çok şükür. İBB Başkanı, kıskançlık hastalığına yakalanmış. Neyse ki hiçbir yardım esirgenmeyecektir, İstanbullular müsterih olabilir.