Devlet adına konuşanlar ağzını bozar mı, içe dışa sayıp söver mi, hayır. Nerede görülmüş?
Hele parti değil devlet görevi yapanlar, muhalefete ve seçilmiş siyasilere ağzına geleni söyleyebilir mi, hayır.
Ciddi bir devlette düşünmeye bile cüret edilemez.
Devlet, yargısız infaz gibi anlaşılacak intikam yeminleri eder mi? 'Teröristleri asıp kesecek, bin parçaya böleceğiz' der mi, hayır.
Devlet, ancak suçluların cezasız kalmayacağı, hakkın hukukun yerini bulacağı üzerine adalet yemini eder. Suçluları yakalayıp adalete teslim edeceğine, mukavemet göstereni ise etkisiz hale getireceğine vatandaşlarını temin eder. Yapacağı varsa bile aksini söylemez.
Bir iktidar partisine göre dün PKK demek, bugünse PKK dememek suç olabilir mi, hayır.
Dün o adı anmak terör örgütü propagandasıydı, bugün anmamak terör örgütü propagandası ve ikisi de doğru olabilir mi, hayır.
Yürekler yanmış, duygular kabarmışken sorumlu bir iktidar, milletin burnundan solumasından yararlanmaya kalkar mı? Şehit acısı üstünden siyasi ajitasyona başvurur mu, hayır.
13 şehit verdiğimiz bir günde muhalefeti suçlamak, başarısızlıktan sorumlu tutmak, iktidar ittifakını son seçimde yenen bir muhalefet ittifakı olmasa şehit vermeyecekmişiz gibi saldırgan ve ayrıştırıcı bir kara propagandayla toplumu bölmek akıllıca mıydı, hayır.
Bilakis, muhalefetle iktidarın teröre karşı nasıl yekvücut olduğunu gösterme, birlik beraberliği sağlamaya çalışma günüydü.
Peki, bu kadar tutarsızlık ve yalpayla savunmak, bir iktidarı eleştiri ve sorgulamalardan korur mu, bin kere hayır.
Eleştiri ve sorgulamaya daha çok açar, daha çok şüphe çeker, başarısızlıkları örtmez daha da büyütür, daha çok göze batırır.
Gara şehitlerimiz sonrasında ortalığı hamasete boğan iktidar propagandası, bu yanlışları dibine kadar götürdü.
Ama kefeye koyduğunuzda hepsinden ağır basan çok vahim bir hata daha işledi. Zincirleme hatalar dizisi diyelim...
Erdoğan, başarısızlıkla sonuçlanan rehine kurtarma operasyonuyla ilgili ilk açıklamasını Cumhurbaşkanı olarak yapmalıydı, parti kongresinde AK Parti lideri olarak değil.
Ve bırakın bir şehit annesini parti etkinliğine bağlamayı, o güne kongre programı dahi konmamalıydı.
Hem de acısı tazeyken, canının en yandığı anda bir şehit annesinden, oğlunun şahadetinden mutluluk duyması istenir, beklenir mi; hayır.
Bunun, her insanın yüreğine ağır geleceği bilinmeliydi.
'Aklını kendine sakla' demeyeceklerse ilgililere naçizane önerim, bunlardan sakınılması, bu yanlışlardan dönülmesidir.
'Aklını kendine sakla' derlerse de canları sağ olsun, bu ilk olmayacak.
Ama kimse demese de yanlış yanlıştır, değişmeyecek.
Galileo döndüğünü söylemese, sanki dünya dönmeyecek miydi?
En sonuncusuna gelince, ayrı bir başlık açmak için en sona sakladım.
Şehit haberi sevindirir gibi verilir mi?
Yüce bir mertebe diye...Şehit annelerine ‘gözünüz aydın, ne mutlu size oğlunuz şehit oldu, peygambere komşuluk mertebesine erişti, her anneye nasip olmaz’ müjdesi yutkunmadan mı verilecek? Kelimeler boğazda düğümlenmeden mi?
Yüce bir mertebe olması, büyük tesellidir. Fakat evladını toprağa vermiş bir anneyi sevindirir mi, acısını dindirir mi?
Şehitlik, vatan ve millet uğruna eşsiz bir fedakarlıktır. Ne yapılsa hakları ödenemez. Amenna!
Maneviyat olmazsa kayıpların acısına katlanılmaz, ona da amenna!
Fakat öyle diye kimse kapısına şehit cenazesi gelsin, milletin evlatları şehit düşsün istemez. Bu arzu edilmez.
Başbakanlığı sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan da dile getirmişti.
2006’da, Balıkesir’de bir törendeydi.
“Artık şehit cenazesi görmek istemiyoruz” diyen bir vatandaşa, şöyle cevap vermişti:
“Şüphesiz ki hiçbir sorumluluk mevkiinde olan, şehit cenazeleriyle karşılaşmak istemez. Ama bu güvenlik mücadelesi sürerken şüphesiz zaman zaman şehitlerimiz oluyor, olacaktır ama bunu istismar edenler oluyor. Bunun istismarını yapmak gerçekten çok üzücü ve bu istismar olmamalı. Bu istismarı yapanlara da sizler Türk milleti olarak prim vermemelisiniz.”
O yüzden...
Devleti yönetenler ve milletin temsilcileri, elbet şehitlerini yüceltir. Ama sorumlulukları, şehit vermemek için ellerinden geleni yapmaktır. Ölümü değil yaşamayı arzulatmak, hayata özendirmek, yaşatmaya uğraşmaktır.
Şehitleri yüceltirken bu sorumluluğun altında ezilmemek, bununla bağdaşmayan bir rahatlık sergilemek yüreklere ağır gelir. Unutulmasın.