Gerçi ekonomi okumuş değil, tıp tahsilli ama rakamlarla arası pek iyi bir diş doktoru arkadaşım var. Ona göre iktidar, parayla ne yaptığını bilmiyor.
İş Bankası Genel Müdürü Hakan Aran’a göre ise iktidar ne yaptığını bilmez olur mu, hem de nasıl biliyor.
Şu pasaj, Aran’ın Bloomberg HT’ye konuşmasından:
“Yüksek kurun bu kapsamda bilinçli bir tercih olduğunu düşünüyorum. Kur düşsün istenmiyor. O nedenle kur artışının, enflasyon etkisini hariç tutuyorum tabii, üretimi teşvik etmek için kullanıldığını sanıyorum.”
Çünkü “kurdaki yükseliş ihracatçıyı destekliyor, ithalatı pahalılaştırdığı için de yurt içindeki üretimi teşvik ediyor”muş.
İşte bizim doktor, ekonomi eğitimi almış kimselerden bunları duymaya gelemiyor.
Faizi yapay olarak enflasyonun altına indirip kuru patlatınca enflasyon da patlıyor. E o zaman faiz de sakin kalamıyor ki, baskılayınca sonra daha fena fırlıyor. Dönüp dolaşıp üretimi daha kötü vuracak yine. Yüksek faizin, üretimi ve istihdamı teşvik ettiği nerede görülmüş!
İktidar, belki farklı bir sonuç alırım diye denedi de 128 milyar dolarlık MB rezervi, bu uğurda eritilmedi mi? Geriye fiyatları uçuran patlak bir enflasyonla dizginlenemeyen faiz oranları kaldı. Üretimle istihdamın hali de ortada.
Diş doktoru arkadaşım, iktidarın kuru bilerek yükselttiğini söyleyen İş Bankası Genel Müdürüne soruyor:
“2002-2008 arasında kur düşerken ihracat 36 milyar dolardan 130 milyar dolara nasıl çıktı peki? Kurun artması faydalıysa, enflasyona etkisi de dikkate alınmıyorsa dolar direkt 20 lira olsun. Roma yanarken lir çalan Nero gibi, biz de mutfaklar tutuşurken keyfimize mi bakalım!”
Merkez Bankasının öncelikli görevi, enflasyonla mücadele ve fiyat istikrarını sağlamak. Bunu da para politikalarını belirleyerek yapıyor.
İktidar, hangi para politikasının izleneceğine müdahale edip yanlış yaptırınca kur da enflasyon da faiz de kontrolden çıktı.
Fakat iktidar, MB’ye karışmayıp işini doğru yapmasına izin vererek sebebi düzeltmiyor. Onun yerine yine sonuçla, fahiş fiyat artışlarıyla mücadele ediyor.
Etiketlere pahalılık olarak yansıyan şey, yanlış para politikası. Günah keçisi ilan edilen marketlerin suçu ne?
Diş doktoru arkadaşım, Antalya Ticaret Borsasının eylül ayı hal endeksini göndermiş. Domates, sebze ve meyve fiyatlarında, geçen yıla göre fahiş oynamalar var. Sebze ve meyvenin üçte biri ise halden geçiyor.
Maliyet girdilerini siz artırırken bu zamları satış fiyatlarına yansıtmayı üreticiye, toptancıya, perakendeciye yasaklarsanız düzelir mi?
Şimdi de marketleri ucuzlukta rekabete zorlamak için, tanzim satış mağazaları açılacak.
Devletin marketi, zararına satarsa vatandaşın vergileriyle sübvanse edilecek. Vatandaşa ucuza mı gelmiş olacak bu durumda? Hem zararına satarsa çiftçinin, tüccarın, özel marketlerin açığını kim kapatacak?
Hazine ve Maliye Bakan Yardımcısı Şakir Ercan Gül, Finansın Geleceği Zirvesi’nde doğrusunu o da kısmen söyledi.
Özetle şöyle:
Bütçe açığı ve cari açığı düşürmeden faizi düşürmeye kalkan zararla oturur, bu bir!
Popülizmden uzak durmak ve kaynakları doğru kullanmak şart, bu da etsin size iki!
Hazine ve Maliye Bakanlığımızın bu nasihati, bizim çokbilmiş diş doktorunun kulaklarına küpe olsun (!)
Kültüre iktidar değil emektar tavrı lazım
Cumartesi akşamı Kartal Kitap Fuarı’ndaydım. Hem bir panele katıldım hem de yeni kitabım “O Kadar da Uzun Boylu Değil”i okurlara imzaladım.
Yağmurlu, serin havaya rağmen meydanda beklemediğim bir canlılık ve ilgi vardı.
Kartal Belediyesi ilk kez düzenliyor. Yine de 70 yayınevi stant açmış, 200 bin ziyaretçi gelmiş fuara.
Başkan Gökhan Göksel, iki ayağı bir pabuca da girse etkinlikleri kaçırmamaya özen gösteriyordu.
Cumartesi, gün boyu süren imza ve panellerin arasına başkanlık mesaisinin yanında 3 de nikah töreni sıkıştırmıştı.
‘Laf olsun adet yerini bulsun’ diye düzenlenmemiş, eli yüzü düzgün, örnek bir fuar alanıydı.
Kültüre, sanata hizmeti geçen, kitabı ve yazarı okurla buluşturan herkesi kutlarım.
Kültür-sanat dünyamızın, hükmedecek bir iktidara ve partizanlığa değil emektara ihtiyacı var. Hakkı verildiğinde karşılık buluyor zaten.