Kılıçdaroğlu, ‘yanlış politikalarla Suriye’de bataklığa saplandığımız’ eleştirilerini tekrar gündeme getirdi. Hakkıdır, fakat bu hakkı saklı tutarak durumun nezaketini gözetmesi, eleştirilerini bir süreliğine ertelemesi gerekmez miydi?
En azından Genelkurmay Başkanı Akar’ın NATO Zirvesi’nden dönüşünü bekleyebilirdi...
Sonra yine ‘gücümüzün üstünde siyaset’ yapmanın sonuçlarını hatırlatır, yine bu noktaya nasıl geldiğimizi sorgulardı.
Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi, bir gece ansızın baskın yapabiliriz Afrin’e, ancak geceler bitmez, hemen bu gece olacak değil.
Kılıçdaroğlu’nun önünde de, bıçağın kemiğe dayanmasına kadar nerede hata yapıldığını tartışmak için daha çok grup konuşmaları var.
ABD’ye karşı seçeneklerimizi teke indirmeden önce kaçırdığımız fırsatların, askeri restleşmeden kaçınıp kaçınamayacağımızın muhasebesini sonra da masaya yatırabilir.
Sonuçta, Türkiye’yi provokasyona açık bir pozisyonda yakaladığını düşünen terör örgütü, gün boyu sosyal medya tahrikleriyle Ankara’nın sinirlerini kaşıdı.
Birbirimize silah doğrultmamızı her şeyden çok istediklerine, ABD’yle aramıza kan girmesi için ellerinden geleni artlarına koymayacaklarına şüphe yok.
Oysa bakın...
Genelkurmay Başkanı Akar, Cumhurbaşkanı’nın, sınıra askeri yığınakla desteklenen kararlılık sözlerini yanına alarak Brüksel’e gitti.
ABD’li muhatabıyla oturup asker askere konuşmalarından bir sonuç çıkar mı, ayrı konu.
Çünkü defalarca Washington’u sert bir dille seçim yapmaya zorladı Ankara. Her seferinde terör örgütünün uzantılarıyla Türkiye arasında bir tercih yapmak zorunda olmadıkları cevabını aldı.
ABD, dün yanaşmadığı tercihe bugün yanaşır mı? İyimser olduğumu söyleyemem.
GÖZLER BRÜKSEL’DEN GELECEK HABERLERDEYKEN
IŞİD’e karşı bir silah arkadaşı, bir askeri müttefik olarak tanımladıkları, düşmanın yenilmesindeki kendince yararlılıklarını övdükleri, verdiği kara gücü hizmetlerinden dolayı kutladıkları, kazandıkları başarı ve Rakka zaferlerine ortak ettikleri bir ‘partner’den bu saatten sonra vazgeçerler mi?
Suriye’deki barış müzakerelerinde ellerindeki tek pazarlık gücü hala o ‘partner’ üstelik.
‘Bırak birlikte yapalım’ tekliflerimize rağmen, dün IŞİD’le savaşta piyade gücü olarak yanlarına alıp, bugün de ganimet masasında kendi çıkarlarını temsil ettirdiklerinden vazgeçerler mi?
Ankara, ‘kendi göbeğimizi kendimiz keseriz’ çıkışıyla daha önce de tazyik uyguladı. Ama bu kez eller tetikte.
Yine sonuç vermezse, ABD’yle ilişkileri PYD ipoteğinden kurtarmanın, kaptırılan inisiyatifi geri almanın bir yolu aranmalı.
Bu safhada, hem sözümüzün altında kalmış gibi bir risk doğuracak el yükseltmelerden kaçınmak, hem de üstündeki baskıyı arttırarak iktidarı zora sokmamak için azami dikkat şart.
Hakkını yemeyelim, Kılıçdaroğlu eleştirdi ama ‘Ne duruyoruz, gün bugündür, ABD de kimmiş, vurduk mu oturturuz, hadi günlerini gösterelim’ kışkırtmalarından da uzak durdu. Manevra payı bırakarak sorumlu davrandı, hatta kredi açtı.
Caydırıcılık gösterisini dengeleyici bir muhalefet sağduyusuna ihtiyaç var. ‘Hemen tepelerine binelim, üstlerine kabus gibi çökelim, sıkıyı görsünler’ gazlamalarına değil...
Dileyelim de Hulusi Paşa Brüksel’den eli boş dönmesin.