Bilhassa da ortada bariz bir çifte standart varsa...
Aydınlık gazetesine açılan davada yargı, 'zaman aşımı'nı dikkate almıştı. Meşhur MİT TIR'ları davasıydı. Devletin gizli bilgilerini açıklama suçlaması düşürülmüştü.
Bildiniz mi?
Hani, İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülmüştü.
İki sanıklı davaydı.
"Devletin güvenliğine ve siyasal yararlarına ilişkin gizli kalması gereken bilgileri açıklama'' suçundan kamu davasının düşürülmesine karar verilmişti. Davanın, belirlenen kanuni sürede açılmadığı anlaşıldığından...
"5187 sayılı Basın Kanunu'nun suç tarihinde yürürlükteki 26/1. Maddesi'nde öngörülen dört aylık süreden sonra açıldığı" içindi.
Devlet sırrı gazetede ifşa edilirse suçlama, süre aşımından düşürülebiliyor...
Ama Twitter'da terör propagandası, devleti aşağılama, Cumhurbaşkanı'na ve kamu görevlisine hakaretle halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçlamalarında süre gözetilmiyor.
İkisi aynı sene, 2019'da oldu. Aydınlık davasında işletilen kronometre, Kaftancıoğlu'nda işletilmedi.
İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeydi. CHP İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu'na, 4 ila 7 yıl önceye yayılan tivitlerinden dolayı toplam 9 yıl 8 ay hapis cezası verilmişti.
Tesadüf eseri, İstanbul seçimlerinin yıldönümü 23 Haziran'da da istinafta onaylandı.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 2. Ceza Dairesi, kararda usul ve esasa ilişkin aykırılık bulunmadığına hükmetti.
2012-2017 arasındaki sosyal medya paylaşımlarını yargılamakta usulen de sorun bulunmadı yani.
Aynı paylaşımları Twitter yerine gazetede bassaydı, davaya da öteki mahkeme baksaydı, yine usule uygun mu denecekti?
Ayrıca, 7 yıl öncesini deşsek aynı kategorilerde kimden ne mesajlar çıkmaz mı? Milat ve suça yorulacak şeyler eşit işlese, aleyhe kullanılabilecekler adamına göre değişmese...
Kaderin cilvesi, sanığın kimliği ve zamanlamada tecelli ediyor 'adeta'.
Ne ki hukukta iki ayrı standardın uygulanması, feleğin hainliği diye geçiştirilemiyor. Vicdanları yaralıyor, adaletsizlik duygusu uyandırıyor.
Onun için her adaletsizlik, ağır bir tahriktir aslında. Amaçlanmamış olsa bile etkisi, sonucu budur.
Çaresi, provokasyona gelmemek, alet de olmamaktır. Ne kadar çıldırtıcı olursa olsun...
Adalet arayışını, hak hukuk mücadelesini sağduyuyu kaybetmeden sürdürmek gerekir.
Haklı zeminde kalarak. Kışkırtmanın ayartıcılığına kapılmadan, ifrite uymadan, istenen reaksiyonu vermeden...
Provokasyon, ancak haklıyken haksız duruma düşürecek tepkilerden kaçınırsanız, boşa çıkar. İçirilmek istenen cinnet şerbetini tatlı tatlı kafaya dikerek değil.
Türköne’ye de adalet, evet!
MHP lideri Bahçeli’nin talebine katılmamak mümkün mü?
Mümtazer Türköne’nin FETÖ üyeliğinden aldığı 10 yıl hapis cezasının yeniden değerlendirilmesini istedi.
“Dileğim bir haksızlık varsa bunun acilen düzeltilmesidir” dedi. Kim dilemez!
Bahçeli, “Kavala’yla Altan kardeşler ve Ilıcak masum gösterilmeye çalışılırken” Türköne’ye sahip çıkılmamasına içerliyor.
Şuna getiriyor:
“Aleyhe de pek çok yazısı ve beyanatı olmuştur. Ülkücü şehidimizin ağabeyi ve geçmişte davamıza emek vermiş Türköne’nin gerçekten suçlu olup olmadığı, adil ve hakkaniyetli yargılamayla netleştirilsin...”
Mevcut kararın adilliği ve hakkaniyetinden bir şüphe var demek ki.
Arzusu, “Davasının tekraren ve titizlikle değerlendirilmesi”.
Aynı davada Zaman gazetesi yazarları Mustafa Ünal, Ahmet Turan Alkan, Ali Bulaç ve Şahin Alpay gibi isimler de ceza yemişti.
Sadece Türköne’yi anıyor Bahçeli. Ama ayrıcalık ve özel muamele istediği için olmasa gerek.
“FETÖ’yle irtibatlı bazı isimler kimi zaman CHP kimi zaman da farklı çevrelerce sahiplenilmiş ve desteklenmişlerdir” diye düşündüğünden.
Demirtaş’ın haksız tutuklandığına ve tahliyesine dair AYM kararlarını da eleştirerek örnek veriyor.
Diyor ki “Bu şahıslar hakkı yenmiş mağdurlar olarak gösterilmişlerdir. Adalet suçu aklamak, suçluyu temize çıkarmak değil, hak ve hukuk neyi öngörüyorsa aynen yapmaktır.”
Gerçi Demirtaş ve başkalarını, aksi yargı kararlarına rağmen suçlu gördüğü anlaşılıyor ifadelerinden.
Fakat benim anladığım, diğer herkes gibi Türköne hakkında da adalet istiyor, suçluysa bile aklanmasını değil.
Tek fark, Türköne’ye ülküdaşlık bakımından özel bir ilgi ve yakınlık duyduğunu saklamaması.
“Ahde vefa imandandır” diyor ve “Adaletin tecellisini ümit ediyor”.
Ahde vefa kadar adalete vefa da imandandır, hatta daha fazla.
Öyleyse bizden-sizden diye ayırmadan, herkes için adalet! KHK’lıdan Harbiye öğrencisine, Demirtaş’tan Ünal’a, Altan’dan Kavala’ya, hepsine aynı gözle bir daha bakılsın.