İzmir Gaziemir'de bir Alevi ailenin ev duvarına ‘Defol Alevi’ yazılarak, çarpı işareti konulmuştu.
Dün 'Din Şurası' kapanışında Cumhurbaşkanı Erdoğan, ondan önce İçişleri Bakanı Soylu ile AK Parti sözcüleri Çelik ve Ünal, Alevi düşmanlığına karşı güçlü mesajlar verdi.
Mezhep ayrımcılığını reddeden, saldırıyı kendilerine yapılmış sayan, birlik ve beraberliğimize kastedildiğini söyleyen dayanışma mesajlarıydı.
İktidardan bunları duymak sevindirici ve değerli.
Çünkü polisin, kah 'sarhoşların işi', kah 'çocukların yaramazlığı' diyerek önemsizleştirmeye çalıştığından şikayetçi aile.
Hatta olayın, İzmir Valisi Erol Ayyıldız'a 'mezhepsel değil şahsi husumetten kaynaklı bir asayiş olayı' diye rapor edildiği, valilik açıklamasından anlaşıldı.
Münferit ve sıradan bir vakayı adiye olarak savsaklanmaması açısından, iktidarın gösterdiği hassasiyet önemli.
Ama daha da önemlisi, tekil görünen şerlerden genel bir hayır çıkarabilmek.
Kimse 'iki haytanın haylazlığı' diye geçiştiremez. Çünkü örneklerine ilk kez rastlanmıyor.
Ve bu saldırıyı aydınlatmak, benzerlerinin tekrarını önlemeye tek başına yetmez.
Biliyoruz ki kışkırtma ve provokasyona açık bir zemin var. Etnik ve mezhepsel nefretin üstesinden, salt polisiye tedbirlerle gelinebilir mi?
Ciddiyetsiz ele alış biçimi ve önyargılı yaklaşarak acul hüküm verdiği için eleştirelim. Fakat sadece polisin boynuna yıkılamaz bu günahın vebali.
Kişileri inanç ve tercihlerinden dolayı hedef gösteren, toplumu kin ve düşmanlığa tahrik eden nefret suçlarıyla gerçekten mücadele edeceksek...
İlk düğmeyi doğru iliklemekten başlayalım.
Siyasetin fanatizm ve holiganlığı körükleyen zehirli dilidir o ilk düğme.
Yani evvel emirde görev, nefret saldırılarını kınamakta pek mahir siyasetçilere düşüyor. Suç işlendikten sonra, yükü polisin omuzlarına atmak en kolayı.
'Hepimiz Aleviyiz' pankartları açarak kardeşlik sloganları atınca sorumluluktan sıyrılmış olmuyoruz.
O pankartın altını, o sloganın içini lafta değil fiiliyatta doldurup doldurmadığınıza bakılır.
Buyurun, basit bir samimiyet testi size. Hangi siyaset çizgisi, aşağıdaki kriterlerden kaçını karşılıyor:
Ucuz popülizme yüz veriyor musunuz?
Hamasetten uzak durabiliyor musunuz?
Üç beş oy kazanmak uğruna, ideolojik kimlikleri çatıştırarak seçmen kızıştırmaya oynuyor musunuz?
Milleti bölme, birbirine düşman etme pahasına kutuplaşmanın acı meyvelerini toplamaya çalışıyor musunuz?
Din, ırk ve bölge hassasiyetlerini istismara tevessül ediyor musunuz?
Göğsünüzü gere gere içini dolduramadıktan sonra, 'Hepimiz Aleviyiz' demek neye yarar peki?
Dümbelekler kimin için çalıyor?
Bir müzik aleti olan ‘çifte nağra’ dümbelekleri değil, zırvacı ukala dümbelekleri bunlar.
Biri, Ali Babacan’ın yıllar sonra sırf CHP’yi kurtarmak için konuştuğunu söyler...
Kılıçdaroğlu, şu gülünç ‘yalan haber’ üfürüğü yüzünden köşeye sıkışmış, işi bitti bitiyor da imdadına yetişsin diye Babacan ekrana sürülüyor, dümenden parti bile kurduruluyor ha!
Bir diğeri, “Pazartesi Arnavutluk 6.4, salı Bosna Hersek 5.4, bugün Yunanistan/Girit 6.1; bu da mı tesadüf” incileri saçar...
“Ardı ardına gelen depremler, bir harita gösteriyor”muş da...
“Adriyatik, Ege, Akdeniz.. Kuzey-Güney hattını izliyor”muş da...
“Bir sonraki deprem nerede olacak? Bir tuhaflık var. Deprem uzmanları zorlanacak gibi”ymiş de...
Ah şu dış güçler yok mu! Yine ne hinlik peşindeler?
Deprem silahıyla vuracaklar, hazırlıklar onu gösteriyor, sıra bizde, asıl hedef Türkiye, diğer depremler bize çaktırmamak için kamuflaj, tehlikeli bir cisim yaklaşıyor, uyan ülkem ha!
Vah vah vah! Bu akla ziyan yaveleri yumurtlarken ‘komik olurum’ da demiyor zırvacıbaşı. Bas bas deşifre ediyor hilekar düşmanın son sinsi planını.
Jeoloji hocaları ‘Alp-Himalaya kuşağı sallanıyor, bizim fay hatlarıyla alakası yok’ demiş, palavra. Medyaya yerleştirilmiş yerli ve milli saldırı-savar sensörlerinden daha mı iyi bilecekler tehlikenin nereden geldiğini?
Hadi bu dümbelekler kendine güldürmekten korkmuyor, iktidar propagandası aşkına ha babam gümbürdüyor da...’Az ötede dur, olmaz olsun senin gibi borazan, benim için gümbürdeme, senden medet istemez’ diyecek kimse de mi yok?