Deprem, yardım, istismar ve gösteriş sözcüklerinin aynı cümlelerde kullanılmasından daha kötüsü ne mi olabilir? Bu cümlelerin, henüz enkaz altında kurtarılmayı bekleyen canlar dururken kurulmaya başlanması!
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Hele hele sosyal medyada insanı tahrik eden bazı mesajlar var ki onlar çok çok beter, berbat, ahlaksızca" demekte bu açıdan haklıydı.
Oldu böyle ahlaksızlıklar.
Erdoğan'ın, "Bunu gerek siyasi istismar vesilesi yapan, gerekse orada 'millet can derdinde bunlar mal derdinde' anlayışı ile ne yazık ki 'acaba biz buradan nasıl bir fırsat devşiririz' bunun için de bir karalama kampanyasını sürdürüyorlar" dediği kadar oldu.
Ama tek taraflı değil, iki taraflı oldu bunlar. Diğerini aynı duyarlılığa ortak etmek istemeyen, diğerinin birlik ve beraberliğe katılması zoruna giden iki taraf!
Deprem üzerinden siyasi yıpratma kampanyaları, karşılıklı düzenlendi.
Cumhurbaşkanı ve bakanların hızla deprem bölgesine koşmasından rahatsızlık duyanlar da çıktı. AFAD'ın acil müdahale başarısına sevinemeyen, bahane arayarak gölge düşürmek isteyenler de...
Muhalefetin seri hareket etmesi; Ankara, İstanbul ve İzmir başta CHP'li belediyelerin ekip, ekipman ve yardımlarıyla anında depremzedelerin yanına koşması, İmamoğlu'nun hemen dayanışmaya gitmesi de başkalarını rahatsız etti.
Bu marazi çekememezliği, iktidar ve muhalefet kamuoylarına genelleştirmek haksızlık elbette. Herkes bu duyguda değildi.
Her yardım eli uzatandan, her koşandan ayrımsız hoşnut olanlar, partisine ve görüşüne bakmadan her çabayı takdir ve sevinçle karşılayanlar muhakkak çoğunlukta.
Fakat yok mu şu işgüzarlar! Yok mu partizan siyaseti her türlü insani duygu ve erdemin üstünde tutanlar! Yok mu arama kurtarma çalışmalarına bile algı ve imaj oyunu gibi yaklaşanlar! Yok mu deprem yardımına dahi propaganda ve karşı propaganda gözlüğüyle bakanlar!
Var güçleriyle devredeydiler.
İnsanlıktan çıkmış azgın fanatikler iş başındaydı, yine havayı zehirlemek için çırpındılar.
AK Parti Adana teşkilatı, törenle yardım kamyonları yola koydu; kimileri siyasi şova alet etmekle suçladı, kimi 'helal olsun' çekti.
AK Parti Elazığ Kadın Kolları, yardım kolilerinin önünde fotoğraf çektirdi, medyadan duyurdu. Kimi seferber olmalarına sevindi, kimi siyaseten yararlanma gayreti diye burun kıvırdı.
Demet Akalın, yardım çuvalının üstüne adını ve adresini yazıp kamyonetle Üsküdar Belediyesinin tırlarına yetiştirdi. Bir notla da resmini Instagram'dan paylaştı. Kimi yakıştırdı, beğendi; kimi ucuz reklam diye yakışıksız buldu.
Cem Yılmaz, AFAD'a sessiz sedasız 100 bin lira bağışladı, niye sessiz sedasız diye Twitter'dan linç yedi. Hasan Kaçan bile dayanamadı, 'olmaz bu kadar' diye isyan etti.
Haluk Levent ve AHBAP boş durmadı, ilk andan itibaren...Ona da dil uzatabilen çıktı, Demet Akalın'a gösteriş merakı kondurmayanlardan bile.
En garibi ise...Belediyeler ekiplerini yollayıp konvoylar kaldırıyor, sanatçılar Elazığ'a kadar gidip görüntülü ayni yardım dağıtıyor, parti teşkilatları yiyecek giyecek taşıyor, siyasetçiler dayanışmada boy gösteriyor...Hepsine laf eden kendini bilmezler peydah oldu ama hiçbiri engellenmezken sadece HDP'li belediyenin yardım ulaştırması engellenebildi.
HDP'li Diyarbakır Ergani Belediyesi de diğerleri gibi kuru gıda, mont, bot, battaniye, ısıtıcı yükleyip iki kamyonla geldiği Elazığ'a sokulmadı. Valilik, AFAD ve Kızılıay'a bırakmak yerine kendileri dağıtmakta ısrar edince geri yolladı.
HDP, 2020 bütçesinden payına ayrılan 50 milyon lira Hazine yardımını daha bu ay almadı mı oysa? Alabiliyor da veremiyor mu?
Enkaz altında kalana da kurtarmaya koşana da partisi sorulmuyor. Deprem vergisi kesilirken parti ayrımı yapılmıyor. Ama battaniye uzatan el HDP'liyse kabul edilmiyor mu?
Her tarafı siyasi gösteri olsa bile ne sakıncası vardı? Diğer partiler gibi yardımlaşma yarışına katılarak siyaset yapmaları, başka yollarla kendilerini göstermelerinden bin kat evla değil miydi?
Bazı sanatçılar gibi popülist fotoğraf verip topluma sevimli görünmeleri ihtimalinden çekinildiyse...O fotoğraf bilakis, böyle zamanlarda siyasi farklılıkları nasıl bir kenara attığımızın sembollerinden biri kılınamaz mıydı? Birlik ve beraberlik içinde kenetlenmemize daha çok hizmet etmez miydi?
Biliyorum, bu kadarcığını sormak dahi bazılarını kızdırmaya, köpürtmeye yetecek. Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ilan ettiği üzere, sorgulanamayan devlet geride kaldı. Artık hesap sorulabiliyor, kusura kalmasınlar.
Deprem değil ama yıkım durdurulabilir
Cumhurbaşkanı, sosyal medyadaki ahlaksızlara şu örnek üzerinden çıkıştı:
"Örneğin, '20 yıldır bu hükümet depreme yönelik ne yapmış?' diyecek kadar...Depremi durdurma şansınız var mı? Böyle bir imkan zaten söz konusu değil."
Niye depremi önleyemedi diye bir iktidarı eleştirmek, dünyanın en absürt şeyi. Elhak tevil götürmeyecek bir zırva olurdu.
Acaba; 'iktidar can kaybı ve yıkımı önlemek için ne yaptı, ne önlemler aldı' denmek istendi de...Depremi önlemek için ne yaptığı şeklinde mi anlaşıldı?
Öyleyse, ortada büyük bir yanlış anlaşılma var demektir.
Çünkü deprem durdurulamaz ama hazırlıklı yakalanılabilir. Bilhassa kendisi kaçınılmaz ve 'geliyorum' diyorsa, Türkiye 99 felaketi gibi büyük yıkımlar yaşamış bir deprem ülkesiyse, uzmanlar İstanbul'a da yaklaştığını haber veriyorsa, geçmişten dersler çıkarıp tedbir almak mümkün.