Drama Türküsü'nü bilirsiniz, hani "adam öldürmeyi de bre Hasan, oyun mu sandın" diye hayıflanıyordu.
Harita değiştirmeyi oyun sananlar var.
İkinci Dünya Savaşı örneği duruyor önümüzde. Kabıma sığmıyorum, gerekçesiyle coşup 'yaşam alanı'na doğru taşan Almanlar, etraflarını işgale kalktı. Sonu, kendileri için de dünya için de hüsran olmadı mı?
Aşk gibi hayâle de hudut çizilmiyor, ufkumuzu sınırlamayalım sınırlamamasına da...
İmkansızı istemekte sakınca yok ama gerçekçi davranmak kaydıyla.
Yakın tarih, yayılmacılık heveslerinin davetiye çıkardığı felaketlerle dolu. Biri de Saddam'ın, 1990'da Kuveyt'i Irak'ın 19. ili yapma macerasıydı. Hezimetle bitmedi mi?
Bizim de başımıza ne geldiyse güç gösterisi adına gücümüzün üstünde dış politika izlemekten geldi. Ne geldi ki, demezsiniz herhalde.
Erdoğan; Türkiye'nin Türkiye'den büyük olduğunu, sınırlarımızdan ibaret olmadığını söylerken gönül coğrafyamızdan bahsediyor. Birinci Dünya Savaşı farklı şartlarda bitse Halep'in, Şam'ın vilayetimiz olacağını söylerken de öyle.
Putin'in, Kırım ve Ukrayna'da yaptığı gibi tarihsel topraklarımız üzerinde hak iddia etmiyor.
Etki, nüfuz alanımızın eski Osmanlı coğrafyasına uzandığını hatırlatıyor.
Gerçekçi dış politika da yanı başımızdaki Suriye'de olup bitenlere kayıtsız kalmamıza izin vermez zaten, o ayrı.
Fakat Erdoğan, böyle söylerken tambura takımı ayrı telden çalıyor.
Mehter davulunun sesi, uzaktan kulağa hoş geldiğinden olsa gerek. O sesin büyüsüne kapılanlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın sözlerini başka anlamdaymış gibi sunuyor.
Sanki bir bizim kızılelma ülkümüz, cihan hakimiyeti hülyamız var... Yunan'ın Megalo İdea'sı, Ermenistan'ın büyük Ermenistan rüyası, İsrail'in vaat edilmiş topraklar ütopyası, İngiltere'nin üstünde güneş batmayan imparatorluk hayâli, Rusya'nın çarlık Rusya'sı gibi emperyal özlemleri yok mu?
Almanlar, 'yaşam alanı' sevdasına acı bir yıkımla veda etmedi mi?
Sözüm, 'sınırlarımıza sığmıyoruz, bizi buraya hapsetmek istiyorlar' sözlerinden yayılmacılık hevesine kapılanlara!
Cumhurbaşkanı'nın etki, nüfuz alanımızın genişliğine yaptığı vurgu ne kadar haklı, doğru, gerekliyse...
Sizin, bu sözleri iç siyasette ucuz popülist şov için köpürterek çevirmeniz de o kadar yanlış, yersiz ve tehlikeli.
Üstelik İtalyanların 'bravo capitano' hikâyesini çağrıştırıyorsunuz.
'Aslansınız, kaplansınız, hadi kahramanlarım' komutuyla siperden fırlayan komutanın, arkasını döndüğünde görmediği; saklandığı yerden 'bravo capitano' tezahüratıyla tempo tutan askerleri alın... 'Reis, bizi Afrin'e götür' sloganları atıp arka kapıdan askerliği bedelli yapmaya koşanlara vurun.
Yağmayacaksa da gürlüyor, esip savuruyorlar. Sosyal medyada tafralarından geçilmiyor.
Bekçi düdüğüyle çil yavrusu gibi kaçışacakken mangalda kül bırakmayanların kuru gürültüsünden gına geldi billahi.
Debreli Hasan'ı küçümsemiyorum, silaha sarılmanın oyun olmadığını elbet biliyordu. Oturduğu yerden "at martini Debreli Hasan, dağlar inlesin" coşkusuyla palavra atmayı yiğitlik sanan yalancı pehlivanlara sözüm.