Ahmet Taşgetiren dün o yazının nasıl doğduğunu yazdı. “Seni Seviyoruz Savunan Adam” yazısının hikayesi...
Arka plandaki siyasi atmosferi ve yazarın ruh halini okurken Gülay Göktürk’ü hatırladım. Sahi nerelerde, niye kayboldu ortadan, ne düşünüyor, ne hissediyor bugün?
28 Şubat direnişinin medya kahramanlarından biri de oydu.
Askeri vesayet altında ezilenlerin hissiyatını zirveye taşıyan, mücadelenin simgesi haline gelen iki yazı arayın. Bulacaklarınızdan biri Taşgetiren’in “Savunan Adam”ıysa, diğeri de Göktürk’ün “Gidemeyenlerin Ülkesi”dir.
Dönemin arşivini sergileyen bir müze açılsa, bu ikisi başyapıt diye çerçevelenip aynı duvara asılmaz mı?
Başörtüsü yasağı mağdurlarının dramını şu satırlardan daha iyi yansıtan olmadı:
“Hırsından ağlayan, umutsuzluğundan intiharı düşünen insanlarla konuşuyorum her gün.
‘Böyle bir ülkede dünyaya gelmek için ne suç işledik Allah’ım’ diye yakınıyorlar.
Hepsi de kötü kaderlerine kahretmişler. Başlarını alıp, çekip gitmek istiyorlar. Başka bir ülkede göçmen olmayı, kendi ülkelerinde zenci sayılmaktan daha kolay hazmedebileceklerini düşünüyorlar belki… Böyle aşağılanarak yaşamaktan, bu kadar hiçe sayılmaktan, her dakika ‘burunları sürtülerek’ hizaya sokulmaktan kurtulmaktan başka bir şey düşünemiyorlar.
Ama gidecek hiçbir yerleri yok. Başka bir dilleri, başka bir evleri, başka bir ülkenin banka cüzdanı yok.
Kapana kısılmışlar…
Sessiz ve terkedilmiş çoğunluk... Terk edilmiş ve ihanete uğramış…
Bütün kalabalıklarına rağmen ne kadar yalnızlar.
Bütün güçlülüklerine rağmen ne kadar zayıf…
Benden bir umut, dayanma güçlerini artıracak bir çift söz, tevekkül içinde yaşamaya devam edebilmek için bir yol soruyorlar.
Bilseler ki ben de kendimi ne kadar yalnız ve çaresiz hissediyorum.
Acılar ve yalnızlıklar içinde bir başka diyara, yobazın elinin yetişemeyeceği herhangi bir yere alıp başını gitmek. Kendi ülkenin değil, bir yaban elin yalnızı olmayı göze alarak çekip gitmek…
Ve kendi yurdunun her gün biraz daha ‘gidemeyenlerin ülkesi’ne dönüşmesini uzaktan acılar içinde seyretmek…
Buna yürek dayanır mı?...”
***
“Savunan Adam”, rahmetli Erbakan’ın Anayasa Mahkemesi’ndeki savunma sahnesi üzerineydi. Bir benzerini, 2008’de yine ‘laiklik karşıtı eylemler’den AK Parti’ye kapatma davası açıldığında yazdı Taşgetiren.
Gülay Göktürk farklı mı? O da antidemokratik müdahalelere karşı hak, özgürlük ve demokrasi mücadelesinin yanında dimdik durmaya devam etti. 17-25 Aralık sürecinde de geri çekilmedi, ateşten gömlekse ateşten gömlek giydi, sözünü esirgemedi.
Zaman zaman Erbakan Hoca’yı eleştirmiş bir muhafazakar kalem olarak şunu soruyordu dün Taşgetiren:
“Savunan Adam yazısı Milli Gazete’de çıksaydı aynı heyecanı uyandırır mıydı?..”
Ardından da ekliyor:
“AK Parti’nin içerde meşruiyet mücadelesi verdiği günlerde liberal camiadan ya da Avrupa’dan, Amerika’dan gelen desteklerin, kendi camiamızdan gelen tabii desteklerden daha çok kıymet-i harbiye icra ettiğini görmezden gelebilir miyiz?...”
Camia dışından, liberal bir kalem olarak Gülay Göktürk’ün haksızlıklar karşısında susmaması, başörtüsüne özgürlük isteyenlerin hislerine tercüman olması ne çok kıymetliydi o zamanlar. Can suyu, ilaç gibi gelmemiş miydi cesareti?
Kendisinden olmayanların acılarına sahip çıkmak, birlikte kıvranıp birlikte çırpınmak için bedel ödemeyi göze alması, hışma uğraması, ama yılmaması, baskı ve tehditlere göğüs germesi paha biçilmezdi, ne şüphe!...
Sonra, elini eteğini çekip gitmek zorunda kaldı fakat.
Ne arayan soran, ne hatır kıymet bilen...
Tuttuğu orucun bayramını yapan türedi, zıpçıktı tetikçilere katlanamadı.
2016 başında, hoşa gitmeyen bir yazısı nedeniyle Akşam’dan gönderildi ve yazı hayatına son verdi.
Vefasızlığa, nankörlüğe, hoyratlığa kırıldı belli ki.
İncitildi, gücendirildi, küstürüldü. Ve çareyi köşesine çekilmekte buldu. Reva mıdır!