Sosyal medyayı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın talimatıyla 'düzene sokacak', terbiye edeceklerdi.
Küfür ve hakaret, mevcut yasalarda zaten suçtu. Altından ne yasak çıkacak diye merak ediliyordu.
Paketteki sürprizlerden biri belli oldu: 'Unutulma hakkı' getirilecekmiş.
Misal, siyasetçinin dün söylediği ve yaptığıyla bugünküler arasında bir uyuşmazlık belirdi. Bu da siyaseten itibar ve tutarlılığına zarar vermek için kullanılıyor.
Unutulma hakkı, siyasetçiye bugün terk ettiği ama peşinden gelmeye devam eden görüşlerini sildirme imkanı da tanıyacak mı?
Böyle bir yenilik içermeyecekse ne gerek, var zaten öbür haliyle.
Anayasa Mahkemesi ve Yargıtay içtihatlarına geçmiş bir hak. Dayanağını, Anayasa'nın kişi dokunulmazlığı ve mahremiyeti maddeleriyle kişisel verilerin korunması yasasından alıyor.
Sulh ceza hakimliğine başvuruyorsunuz, şikayetinizi yerinde görürse hakkınızdaki haberleri dijital arşivlerden kaldırtıyor. Güncelliğini kaybettiği, bilinmesinde kamu yararı olmadığı gerekçesiyle. Sizi rencide eden, utandıran geçmişe ait izlerinizi sildirtiyor.
Karıştığınız magazin arsızlıkları, skandalları bu kapsama girebilir.
Fakat ya siyasi gelgitler, gömlek değiştirir gibi istikamet değiştirmeler?
"Tivitır mivitır, hepsinin kökünü kazıyacağız" sözü de Twitter'dan mahkeme kararıyla kazınabilecek mi?
"Twitter, YouTube, Netflix; bunları tamamen kaldıracağız" sözü tamamen kaldırılacak da... "Sosyal medyadan nefret etsek etkin ve yaygın kullanmazdık" sözü mü kalacak mesela?
Cennette akan sihirli iksirden hangi ölünün ruhu içse, efsaneye göre fani dünyadaki hayatını unutuyor, geçmişin yükünden kurtularak yeniden doğmuş gibi hafifliyor ya...Topluma, Yunan mitolojisindeki bu 'Unutuş Irmağı'ndan kana kana içirilebilecek mi yani?
Düşünün; AK Parti gibi kendinize karşısınız, kendi geçmişinizle kavgadasınız, kendi kendine muhalefet eden bir iktidarsınız.
Dün şiddetle savunduğunuz ne varsa bugün daha hararetle ret ve inkar etmeye başlamışsınız.
Ama dünün gölgesi yakanızı bırakmıyor.
Popülizm ihtiyaçlarınıza göre Ayasofya'yı camiye çevirmek istiyorsunuz. Ayasofya namaza açılsın diyenlere nasıl çıkıştığınız hatırlatılıyor: "Oyuna gelmeyelim, bu tahriktir, önce yandaki Sultan Ahmet'i bir doldurun..."
Ayrımcılık ve nefret söylemlerine, halkın bir kısmının iç düşman ve tehdit gibi gösterilmesine, muhalifleri milletten saymayan anlayışa karşı mücadele veriyordunuz. Karşı olduğunuz şeyi daha beteriyle kendiniz yapmaya başlamışsınız. Şak diye arşivden çıkarılıp 'nereden nereye, kadere bak' diye önünüze konuyor.
Kim olsa rahatsız etmez ki?
Siyasi kamplaşmayı kızıştırmak için eşcinselleri hedefe koyuyor, milleti tavır almaya çağırıyorsunuz. İnsanlık dışı muameleye karşı eşcinsellere eşit hak ve güvence vaad ettiğiniz unutturulmuyor.
Ev içi şiddetle mücadeleyi amaçlayan İstanbul Sözleşmesi'ni eleştiriyorsunuz, 'imzalanması yanlıştı' diyorsunuz. Hemen, iktidarınızın imzaladığı ve yasalaştırdığı yüzünüze vuruluyor.
'Öyle kolay değil unutturamazsın' diyorlar. Bir Müslüm Baba şarkısı gibi gelip düğümleniyor boğazınızda.
Ondan sıyrılıyorsunuz, öbür şarkı takip ediyor sizi: "Mektupları yırtıp attın diyelim/Bir mazi var onu nasıl silelim/Sen beni ömrünce unutamazsın."
Unutulma hakkı; internetteki sabıka kaydınızı temizlemek, geçmişten arınmak demek.
Artık ayağınıza dolanmayacak eskiden kim olduğunuz ve ne yaptığınız.
Kilometreyi sıfırlamayı kim istemez de...Zorluk, siyasetçiyi yıpratan haberleri arşivden temizlemeye kılıf uydurmakta.
Güncelliğini kaybettiği ve bilinmesinde kamu yararı olmadığı nasıl söylenebilecek mesela?