Bu yıl, fetih kutlamalarının finali için Ayasofya seçildi. Bu bir ilk.
Gün boyu süren etkinlikler, Ayasofya'da Fetih Suresi ve Fetih Duası okunmasıyla son buldu.
Organizasyonuysa Kültür ve Turizm Bakanlığı üstlendi. Diyanet değil.
Zaten ibadete açma manasına, adına da "Ayasofya'nın Fethi" denmedi. Mehterli, havai fişekli bir "Fetih Şöleni" olarak düzenlendi.
Geçen yıl resmi kutlamalar nasıldı diye merak edip arşiv taradım. Ve önceki birkaç yıl...
Cumhurbaşkanı Erdoğan himayesinde görkemli Fetih Gösterileri yapılmış yine. Okçular Vakfı Kupa Töreni'nden İstanbul Valiliğinin etkinliklerine ve konserlere kadar, bu yılki program ana hatlarıyla yine varmış.
Anadolu Ajansı ve iktidar medyasının haberlerinde görebildiğim tek fark şu ikisi:
Bir; geçen yıllarda kutlamaların göbeğinde yer alan İBB'nin bu yıl adı geçmiyor. Yok sayılmış. Ev sahipliği yaptığı etkinlik var mı yok mu, lafı dahi edilmiyor.
İkincisi ise geçen yılki kutlamaların Ayasofya'ya uğramamış olması.
Hatta Milli Gazete ve Yeni Asya gibi ayrı muhafazakar damar gazeteleri, Ayasofyasız fetih mi kutlanır diye her yıldönümünde eleştirmiş. Sembolik dahi olsa kutlamalara dahil edilmesini istemişler. Ayasofya'yı bir gün mutlaka özgürleştirme özleminden dem vurmuşlar. Milli Görüş hareketi, Ayasofya idealli alternatif kutlama alayları tertiplemiş.
Yine de geçen yıl, Ayasofya'nın yerine başka bir fetih sembolü koymaktan öteye geçilmemiş.
"İstanbul'un fethinden sonra kiliseden camiye çevrilen ilk eser" olarak Zeyrek Camii açılmış, o kadar. 10 yıllık restorasyonun tamamlanışı, Fetih Günü'ne denk getirilerek.
Bu yıl da yapılabilirdi bir benzeri. Salgından dolayı cemaate kapatılan bir fetih camisi, sembolik merasim için seçilebilirdi.
Diyanet İşleri Başkanı Erbaş Hoca, 29 Mayıs Fetih Günü'nde 'camilerin fethi'nin kalbine ilham edildiğini bildirmişti. Camiler, bu ilham sayesinde dün yeniden cumalara açıldı.
Ayasofya'nın bu yıl Fetih Suresi'yle fethi de Kültür ve Turizm Bakanı'nın içine mi doğdu, bilmiyoruz.
Bu fikrin nereden çıktığı, neden geçen yıllarda da akla gelmediği açıklanmadı.
Trump, Kudüs'ü İsrail'in başkenti ilan ettiğinde, Ayasofya'yı camiye çevirerek misilleme yapmak akla gelmişti. Acaba tuzak mı, oyuna gelsek mi gelmesek mi tartışmalarıyla kesilmişti sonra önü.
Batı'yla krizlerde ya da iç politikada sıkışınca ilk iş, Ayasofya'yı fetih hakkı olarak beş vakit cemaat namazına açma hamaseti kaşınıyor.
Sonra, her kutlu doğumun 9 ay 10 gün sürdüğü hatırlatılarak erteleniyor. "Sabreden zafere ulaşır" göndermeleriyle beklemede kalınması istenerek...
Sözde Haçlı saldırılarına cevaben ne cemaate açılıyor Ayasofya ne de açılacağı beklentisi tümden bitiriliyor.
İhtiyaç halinde kullanmak üzere hep canlı, hep diri tutulan bir beklenti. Kah uyutuluyor, kah uyandırılıyor.
Oysa, Ayasofya popülizmiyle çözülecek bir iç-dış meselesi yok ülkenin.
Restleşme blöflerinde masaya sürülmesi de bir başka fecaat.
Sembollerle oynayarak kamuoyunu avutmak, oyalamak mümkün olabilir.
Ama züğürt tesellisi gibi havanda su dövmekten farksız.
Kapıya dayanan sorunlar, oyalanmaya gelecek cinsten değil.
Ayvaz kasap hep bir hesap
İsimlerin değişmesiyle hakikat değişmez, ha Ali Veli ha Veli Ali.
Ama popülist siyasetçiler, isim değiştirmenin kılık değiştirmek gibi işin gerçeğini gözlerden saklayacağını düşünüyor.
Trump’ın çektiği son kamuflaj numarası malum.
Twitter’ın, kendisinin yalan ve dezenformasyonlarına karşı kullanıcıları uyarmasına kızdı. Sosyal medya platformlarını cezalandıracak bir kararname çıkardı.
Kullanıcıların sansürlenmesinden de paylaşımlarından da platformları sorumlu tutacak.
Yani sakıncalı içeriklere müdahale etseler de suç olacak, etmeseler de.
İfade özgürlüğüne bu görülmemiş ve tutarsız tehdidi, ‘ifade özgürlüğünü korumak’ diye sattı:
“Amerika tarihinde, ifade özgürlüğünün karşılaştığı en büyük tehlikelerden birisini yenmek için bugün buradayız.”
Cumhurbaşkanlığı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un ‘erken seçim’ tevilini hatırlatıyor.
Şöyleydi: “Eski sisteme ait ‘erken seçim’ kavramıyla, örneğin ‘baskın seçim’ gibi, yapılan tartışmalar sunidir. Yeni sistem siyasi ya da ideolojik mühendislikle ‘erken seçim’ üretmez. Sistemde ‘seçimlerin yenilemesi’ vardır. Onun da olgusal hiç bir sebebi yoktur.”
Yani ‘erken seçim’e tebdil-i kıyafetle ‘seçimlerin yenilenmesi’ elbisesi giydirirseniz kimse ne olduğunu tanımayacak, bilmeyecek öyle mi?
‘Zam’mı dilden kaldırıp yerine ‘fiyat ayarlaması’ deyince hiç anlaşılmayacağını zannetmek gibi.