Hayır, fukaranın yedi rüyası var ve yedisi de muz yemek üzerine değil.
Gerçi rüya gibi bir şahlanış yaşıyoruz.
Rüyada yaşamak gibi...
Gerçek hayatta Türkiye Yüzyılı, dostlardan borç harçla ayakta zor dururken başlamaz çünkü.
Ekonomi, adeta kolbaşının küheylanı olmuş da yine bir şahlanışın içindeyken halk, açlık sınavını sabırla kazanmaya çağrılmaz.
Şahlanma yüzyılımızda, kuru ekmekle karın doyurmaya razı edilmek isteniyorsak biri, bizi uyutuyordur.
Sorsan; kıtlık ve yokluk içindeki dünyaya, dolu raflarımızla ağalık ediyoruz. Bol keseden...
Oysa iktidarın ‘âkil’ vatandaşları, bu pahalılıkta şapır şupur muz yiyenleri ayıplıyor.
Ancak rüyada rastlanabilecek bir gerçeküstü şahlanma şekline benzemiyor mu?
“Üç-beş gün yumurta yemeseniz, ölür müsünüz! Bir hafta et yemeseniz ne olur, ölmezsiniz yahu! Şart mı muz yemeniz, görüyorum yiyenleri” diye uyarıyordu biri.
“Dış güçler Erdoğan’ı niye istemiyor, demek ki desteklememiz lazım” demeliymiş vatanseverler.
Suud ve Emirlikler de Erdoğan’ı devirmek istiyordu. Şimdi Çin ve Rusya’yla birlikte destek veriyor, Merkez Bankamıza borç rezerv sağlıyorlar. Onlar niye Erdoğan’ın kazanmasını istiyor, hayrına mı, Allah için mi seviyorlar?
Aslını, astarını kurcalamazsanız süper mantık.
Bir kısım dış güçler istemiyorsa aç kalma pahasına iktidarı tutmak, vatan göreviymiş. Sokak röportajında bu hakikate parmak basan bey abi, bana pek ikna edici geldi.
KRT’de, perşembe akşamki yayınımızda Yavuz Oğhan’ın da dikkatini çektim. Güller arasında onu bensiz gören olabilir, aldırmam. Fakat gözüm üstünde; tenhalarda menhalarda yumurtaları yalnız götürürken, pirzolaları gizli gizli mideye indirirken, hele bensiz muz yerken gören olmasın, affetmem!
Karnı tok, sırtı pek bey abiler; yumurta, et, muz yiyememekten şikayetin niçin vatana ihanet olduğunu her gün açıklıyor halka. Dillerinde tüy bitti, yazıktır.
Bir de nereye kadar kuru ekmekle soğana talim edersek düze çıkacağımızı sormaz mı hala bazı uyumazlar?
Rüyada sayıklıyorlar desem, uyku sayıklaması için fazla mantıklı sorular.
Et ve süt çok pahalanmasın diye fiyatları baskılayınca etçi de sütçü de battı; halk, yoksulluktan etle süt alamazken peyniri de yiyemez oldu ya...
Bıraksan diyecekler ki; hadi seçime kadar sıktık dişimizi, biz dayandık... 18 liranın üstünde baskılanmış bu sun’i dolar kuru ve yapay fiyatlar da dayanabilecek mi? Dayansalar bile et, süt ve peynirdeki gibi onların gerçeğiyle de seçimden sonra yüzleşmeyecek miyiz?
Bu kadar hezeyan, düşler aleminde olur olmasına da... Uyanınca bizi nasıl bir ertelenmiş felaketin beklediğine, dağ gibi birikmiş faturaların altından nasıl kalkacağımıza, yumurtayla muzu bir daha rüyamızda bile görüp göremeyeceğimize kafayı takarsanız, uyku tutmaz. Tutsa bile uyumanın anlamı kalır mı?
Hiç değilse rüyanızda gelecek korkusuyla, ekmek kaygısıyla boğuşmayın. Birkaç saatliğine dahi olsa dalabilmenin tadını çıkarın.
Yıkıma sürüklendiğimiz fikrini baştan atamamak ayıltır, en tatlı uykudan bile uyandırır insanı be arkadaş, fal taşı gibi açar gözlerini.
Uykunun makbulü, simsiyah karanlıkta yatılanıdır. Fakat renkli rüyalar da eşsiz nimet. Fakirin sırtı, başka nerede ısınır? Garibanın duaları hangi alemde daha çok kabul olur? Bahtsızların yüzü, ıssız gecelerde gülebilir mi yoksa hiç!
Tabii rüyanın da hayırlısına çatmak kaydıyla.
Aksi halde, muz hayal ederken kısmetinize yılan düşebilir hafazanallah.
İngiltere’de Brilliant British’ten bir ekip, Google’da en merak edilen rüya tabirlerini araştırmış.
Tahmin edin, Türkiye’de en yaygın ne aratılmış olabilir?
Bildiniz, “rüyada yılan görmek” ifadesi. Ayda 214 bin kez sorgulamışız.
Ortak rüyamıza bakar mısınız! Rüya diye, milletçe kabus görüyormuşuz.
Değil yedi, yedi yüz yetmiş yedi rüya da görsek çoğu, yılan üstüneymiş meğer. Yedi kubbeli hamam kurma düşleri neyimize!
Yedi düvelin yedi belası, yedi mahallenin yedi canlısı olsanız can dayanmaz.
Yedi kat yerin dibine geçsin şekerlemenin böylesi; yedi iklim dört bucak, yedi gömlek uzak olsun sevdiklerinizden.
Perşembe akşamı, Yavuz Oğhan’la yayından çıkıp bir Ahmet Güneştekin sergisine gitmiştik. Adı, Yedigören’in Alfabesi’ydi.
Sanat piyasası eşrafından Dursun Gündoğdu, Piyalepaşa’daki DG Art Galeri’sini bununla açıyordu.
Sanatçı dostum Güneştekin; “yedi gün, yedi düş görmüş, kâinatın yedi sırrına ermeye çalışıyor”du bu sergide. “Yedi form, yedi renk, yedi ses ve yedi bölüm”le...
Kış günü beyaz giyerek sonunda şifayı kapan fukaranın düşkününü anlatıyor; yediden yetmişe, şarkımız Barış Manço’dan: Nane Limon Kabuğu.