Geçen yıl biz Fransa’ya 7 milyar 900 milyon dolarlık mal satmış, 6 milyar 700 milyon dolarlık da almışız.
Fransa’ya ihracatımız, ithalatımızdan 1 milyar 200 milyon dolar fazla.
Rakamlar TÜİK’ten...
Bu durumda, ticareti keserek kimi cezalandırmış oluruz? Alın size 10 puanlık havuz sorusu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a, kim Fransa’nın bize boykot savaşı açtığını söylediyse...Şu misilleme çağrısıyla karşılık verdi:
“Nasıl ki Fransa ‘Türk markalı mal satın almayın’ diyorsa ben de şimdi buradan milletime sesleniyorum. Sakın Fransız markalara asla iltifat etmeyin, bunları sakın almayın...”
Oysa Fransa Ticaret Bakanı, bu çağrıdan sonra bile Türkiye’ye boykot misillemesinde bulunmayacaklarını açıkladı.
Meğer boykotu başlatan bizmişiz, misillemede bulunan değil.
Tersiymiş gibi sunuldu.
Fransızlar, başlattığımız kampanyaya misilleme dahi yapmayacaklar. Nerede kaldı, vatandaşlarını Türk mallarıyla alışverişi kesmeye çağırmak!
Fransız hükümetinden gelmeyen bir boykot çağrısını varmış gibi göstererek Cumhurbaşkanı’na yanlış ve yanıltıcı bilgi veren kim peki?
O her kimse, Türkiye’yi kendi zararına olacak bir ticari restleşmeye sokan da odur. Sebep olacağı zarar ziyandan mutlaka sorumlu tutulmalıdır.
Yatsın kalksın, dua etsin de Fransız tarafı tahrike gelip aklı, mantığı bir kenara bırakmadı. Devletlerle ilişkilerde hala rasyonel, gerçekçi ve soğukkanlı davranabiliyorlar.
Yoksa onları cezalandıracağımızı zannederken şu ekonomik darboğazda az daha kendi ihracatçımızı 8 milyar dolarlık cezalandırmış olacaktık.
Neyse ki alışverişi kesme tehdidi, misliyle karşılık görmedi.
Fransızların bizi boykot ettiği iddiası asılsız çıktı.
Ama Suudilerin devlet güdümlü Türk mallarını boykot kampanyası gerçek.
Asılsız olana yaptığımız misillemeyi, aslı olandan niye esirgediğimizse bir acayip muamma.
Milletin menfaatine olmayan bir siyasi popülizmi millete, mecburiyettenmiş gibi göstermek için mi?
“Fransız hükümeti başlattı, cevap vermezlik yapamazdık” demeye mi?
Hamaset yorgunu ve mağduru kalabalıkları, bedelini ödedikleri hamasetin kaçınılmazlığına ikna için mi? Başka türlü olamazmış, başka seçenek yokmuş gibi.
Trump Macron’dan daha mı az aptal?
İslam düşmanlığı ve Müslüman nefretiyle mücadele, artık milli güvenlik meselemiz olacaksa...
Trump’ın yanında Macron’daki İslamofobinin lafı olmaz. Müslüman ve göçmen karşıtlığını körükleyerek bir seçim daha kazanmaya çalışıyor.
Boykot doğru tepki madem, ABD’nin bize karşı yaptırımlarını bekleyeceğimize neden yaptırımı önden biz uygulamıyoruz?
Hem Macron, dengesizlik ve cehalette Trump’ın eline su dökebilir mi?
Trump’ın daha mı az aklından zoru var, daha mı az muvazenesi bozuk?
Üstelik Macron’un, devlet büyüklerimize yakışıksız, aşağılayıcı, skandalvari hitapları da yok.
Devletten devlete ilişkiyi kişiselleştiren hakaret ve küçümseme, diplomaside geçerli bir dilse bunu Trump’tan daha fazla hak eden mi var?
Densizlikte, sorumsuzlukta, İslamofobi kaşımada, ırkçı nefret ve saldırganlıkta, faşizan provokasyonlarda Trump’la hangi devlet başkanı yarışabilir?
Şirketinin Çin’de kaçırmadığı vergiyi başkanı olduğu ABD’de kaçırdığı ortaya çıktı. Yine de koronaya ısrarla ‘Çin vebası’ diyerek ABD’de vergisini ödeyen 5 milyonu aşkın Çinliyi düşmanlaştırmaktan, üç oy uğruna yönettiği toplumu bölmekten çekinmiyor.
İkiyüzlü siyasette, utanmazlıkta, pişkinlikte, kin ve düşmanlığa tahrikte, kutuplaşma kışkırtıcılığında kim yanına yaklaşabilir?
Aptallıkta Macron’dan hiç de aşağı kalmadığına göre...Akli kontrolden geçme ihtiyacını neden en evvel Trump için talep etmiyoruz?
Ateşle oynama pahasına, Kudüs’ü İsrail’in başkenti tanıma pervasızlığını Macron mu, Merkel mi yaptı?
Ayrıca, Çin ne olacak, başındaki Jinping’e laf yok mu?
Doğu Türkistan’da, Müslüman Uygur kardeşlerimize gayriinsani muamelesine bakınca...
Dinimizden nefret ve ırkçı ayrımcılıkta, inanç özgürlüğüne kast ve zulümde Çin, Fransa’dan daha mı geri? Müslümanlar ve etnik azınlıklar, daha mı rahat yaşıyor orada?