İsrail Büyükelçisi Naeh, Dışişleri Bakanlığı’na çağrılmış ve bir süreliğine istişareler için Ankara’dan ülkesine dönmesinin uygun olacağı söylenmiş. Temelli değil geçici bir süre...
“Kovduk” başlığıyla habbeyi kubbe yapıyor manşetler.
Tepkimiz doğru ama hayır kovmadık. Diplomatik nezaket içinde, kendi güvenliğini de gerekçe göstererek, toplumdaki infial dininceye kadar ortalıkta görünmemesini önerdiğimiz anlaşılıyor.
Milletin içini rahatlatmak için, elçiyi anında kapıya koymuşuz, biz adamı işte böyle yaparmışız gibi gösterilmesinin ne mi sakıncası var?
Söyleyeyim...
Bu gaz almakla çözülecek, esip savurarak yatıştırılacak bir kriz değil. Bir gösteri karşılaşması değil. Bir kaşık suda fırtına koparılmıyor, ortada sayısız cana mal olan gerçek bir kasırga var.
Pireyi deve göstermek, diplomatik manevralarımızı göstermelik durumuna düşürür. Sadece zevahiri kurtarmaya çalıştığımız gibi yanlış çıkarımlara yol açar. Zalime de mazluma da yanlış mesaj gönderir.
İsrail sefirine, topraklarımızı derhal terk etmesi için bir ültimatom vermedik sonuçta. Büyükelçimizi istişare için çektik, büyükelçilerine de şu sıralar ayak altında dolaşmaktan çekilmesinin iyi olacağını söyledik.
Bunu okkalı bir tokat, suratta patlayan bir Osmanlı şamarı efektiyle sunmak, iç kamuoyuna duygusal tatmin yaşatabilir belki. Ama dış kamuoyunda ciddiyetimizden götürür, koyduğumuz tavrı da hafife aldırır.
Bütün siyasi görüşlerin, partiler ve partizanlıklar üstü ortak meselesi değil midir Filistin mücadelesi?
Oysa medyada farklı bir resim sunuluyor.
Sanki iktidar ve muhalefet partileri arasında daha Filistinci, daha Kudüsçü görünmek için bir yarış varmış gibi haksız bir hava...
İktidarı muhalefetiyle Türkiye siyasetini; sanki Gazze’yi, Kudüs’ü kurtarmaya değil de bunun üstünden seçimi kazanmaya çalışıyormuş durumuna düşürmeye hakkı yok borazancıbaşlarının.
Dünya seyretti diye atılan manşetler, biz sanki başka bir şey yapmışız iması içeriyor.
Üstüne de toplumsal öfke ve tepki hemen ‘Siyonist Haçlı İttifakı’na yönlendirilince, manşetlerin altındaki niyet sırıtıyor.
Bir bakıyorsunuz Filistin direnişi sulandırılmış, asıl hedef örtülüp perdelenmiş. Papası dahil Gazze katliamına sessiz kalmayan, Doğu Kudüs de Filistin’in başkenti olsun diyen, Trump’ın ‘birleşik Kudüs’ dayatmasını tanımayan ‘Hristiyan Batı’, Siyonizmin işbirlikçisi ve suç ortağı olup çıkmış...
‘Siyonist Haçlı İttifakı’ diye gerçeküstü hayali düşmanlarla dövüşen manşetler, kimse kusura bakmasın ama siyasi propagandaya alet ediyor meseleyi.
İsrail sefirini tekme tokat kovmuşuz gibi yaparak zaferine ulaşılacak bir savaş değil bu.
Unutmayın ki 12 Eylül rejimi bile, İsrail Parlamentosu 1980’de Kudüs’ü ‘ebedi ve bölünmez’ başkent ilan edince, protesto olarak Kudüs Başkansolosluğumuzu kapatmıştı. Ve ancak 12 yıl sonra geri açılan o başkonsolosluk bugün hala faal.