Kumpas kuruyorsun ama kurduğun kumpas, kurbanını kumpasçılıkla suçlamaya dayanıyor.
Sahte delil ve suç uyduruyorsun ama uydurduğun suçlama, hedefini suç ve delil uydurmaktan yargılamayı amaçlıyor.
Devlet içinde silahlı terör örgütü kurmaktan dava açıyorsun. Ama dava açtıkların, aslında senin bir silahlı terör örgütü olduğunu ortaya çıkarmalarından korktuğun kimseler.
Ergenekon davasında gelinen son, bu dehşetengiz oyunu görmeyen gözlere de ilan ve teşhir ediyor şimdi.
Baştan alınan davada, savcı mütalaasını açıkladı dün.
10 yıl sonra, Ergenekon Silahlı Terör Örgütü diye bir örgütün varlığı, kesin ve inandırıcı delillerle kanıtlanamadı diyor bize.
Olmayan örgütün lideri, üyesi de olmaz; varlığı ispatlanamayan örgüt adına suç işlenemez diyor.
Bu da neyi mi kanıtlıyor? Kanun gücünün nasıl kötüye kullanıldığını. Hukukun, adaletin ve askeri vesayetle hesaplaşmanın, karanlık ajandalara nasıl alet edildiğini. Ve gerçeğin çarpıtılıp tersyüz edilmesiyle savunma hakkının nasıl gasp edildiğini...
Çeteleşiyorsun ama çeteciliğini ifşa edebilecekleri, çetecilikten tasfiye ediyorsun.
Cunta faaliyetlerine giriyorsun ama engel gördüklerini, cuntacı göstererek temizliyorsun.
Planlarının arasında darbe tezgahlamak da var. Ama taş koyabilecekleri, hem de darbecilik soruşturmalarıyla ayıklıyorsun.
Devleti ele geçirmek için gizli kadrolaşıyorsun. Ama önüne çıkanları devleti ele geçirmiş, gizli kadrolaşmış gibi sunuyorsun.
Kara propaganda icra ediyorsun ama mağdurlarına, sana karşı alçakça karalama kampanyaları yürütme karası çalıyorsun.
İhanet ajandan var ama kendini ihanet projeleriyle, kalleş hainlerle savaşıyor gibi lanse ediyorsun.
İşlediği cinayeti maktulün boynuna yıkan soğukkanlı bir katil taktiği, farkı yok...
Kökün dışarıda, ipin şer odaklarının elinde. Ama muhaliflerine, kökü dışarıda, ipi karanlık düşmanların elinde olma iftirası atıyorsun.
Emperyalizme çalışıyorsun, şeytana hizmet ediyorsun, kullanılan bir uşak, piyon ve maşadan başka bir şey değilsin. Ama sureti haktan bir antiemperyalist görünerek karşıtlarını uşak, piyon ve maşa diye şeytanlaştırıyorsun.
Kendini her neysen tam tersi olarak pazarlıyorsun. Emperyalizmle mücadele eden bir din kahramanı, bir kutsal mücahit gibi takdim ediyorsun. Ama kendine bu süsü verebilmek için de karşı duranları, düzmece şablonlar giydirerek olmadıkları tiplere, kriminal rollere sokuyorsun.
***
Kendi gerçek yüzünü gizlemek için kılıktan kılığa giren, binbir surat bir bukalemunsun.
Riyakarlık, kamuflajın olmaktan çıkmış, kişiliğin olmuş. Kişiliksizlik, artık benliğini saran bir deriye dönüşmüş.
Taktığın maskelerin altındaki kimliği, aslında kim olduğunu kendin bile unutmuşsun.
FETÖ’cülük işte budur.
Ne yapıyorsa tersini söyleyen ve karşıtını kendi yaptığıyla suçlayan ‘çiftdüşün’, ‘yenikonuş’ cehenneminden fırlamış bir distopya zebanisidir FETÖ’cü.
Romandaki şeytani rejimin kurgulayıcısı Orwell bile, ucubeler sirki bu kurgu dünyayı görse küçük dilini yutardı.
Savaş işlerinin adını Barış Bakanlığı koymayı, içeride ne satıyorsan tabelaya aksini yazmayı, zehire bal demeyi belki oradan ilham aldı.
Fakat hakkı yenmemeli, mukallit bir kopyacıdan fazlasıdır FETÖ.
Uyguladığı popülist şov ve göz boyama tekniklerine, ‘üstüme yok’ diyen mizansen ustası şarlatanlar bile şapka çıkartır.
Öyle korkunç bir aldatmaca yöntemidir ki...
Sadece uzun tutuklamalar ve yazılmayan iddianamelerle savunma hakkı tanımamakla kalmaz. Kurbanlarının savunma repliğini de çalar. Yerlerine geçip kurban rolünü de kendisi oynayarak söz haklarını ellerinden alır.
Ve bu yöntem bitirilmeden FETÖ’nün bittiği söylenemez, külahıma anlatın.