AK Parti’nin seçim kampanyası, “halka hükümdar değil hizmetkar olarak gitme tevazusu” üzerine kurulacakmış.
Stratejiyi; Cumhurbaşkanı Erdoğan, MKYK’da bizzat dikte etmiş. Abdülkadir Selvi yazdı.
Talimat açık, halka konuşurken ayaklar yere değecek...
Peki bakanlar, parti propagandistleri ne anlıyor?
Sondan başlayarak birkaç örnek...
Tarım Bakanı Kirişçi, 2023 seçimlerinin nasıl kritik olduğunu anlatırken “öbür tarafa gittiğimizde soracaklar” diyor.
Kabir melekleri Nekir ile Münker, “Rabbin kim”den sonra “2023’te Türkiye’de kime oy verdin” diye mi devam edecek sorguya!
Erdoğan’ın istediği mütevazı yaklaşıma benziyor mu?
Bakan Nebati, gıda fiyatlarında başladığını öne sürdüğü düşüş eğilimini, “Recep Tayyip Erdoğan etkisi”ne dayandırmıştı.
Bu mu yüksekten uçmayan propaganda!
Ya da Bakan Karaismailoğlu’nun, “Erdoğan’a layık olmak için çalışıyoruz” beyanı.
Ne yetki istendiyse veren, ülkeyi yönetme sorumluluğunu AK Parti’ye emanet eden halka layık olma çabası yok mu!
Bakanlar, kendilerini milli iradeye beğendirmese de olur mu!
Veyahut “Erdoğan’ı otobüsle cenazeye götürecek bir İngiltere daha icat edilmedi” diye kasılan yazarı alın. Hani Erdoğan’ın Şanghay Beşlisi’yle “dünya lideri” pozuna, “Sen nasıl bir kralsın ya!!!” tezahüratı döşenen Sabah yazarını...
Bombastik şişinmeler değil mi bunlar!
“Kraliçe’nin cenazesine gitmeyen tek lider” güzellemeleri de tam gaz gidiyor.
ABD Başkanı’na ayrıcalık tanınırken Japon İmparatoru’ndan Alman ve Fransız cumhurbaşkanlarına, bütün liderler tarifeli uçakla getirilip Kraliçe’nin cenazesine otobüsle taşınmış...
Hepsi göz boyamak için kurgulanmış, mizansenmiş, diğer liderler bu İngiliz oyununda konu mankeni olarak kullanılmış, amaç bizi kandırmakmış, Erdoğan’a itibar tuzağı kurulmuş gibi göstermek, artık harcıalem oldu.
Erdoğan gitse küçük düşürülmüş olmazdık, milli gururumuz zedelenmezdi, Şanghay Beşlisi’yle hoşbeş pozunun bile halel getirmediği demokratik itibarımıza ne halel gelecek! Ama gitmemesi de anlaşılabilir bir durum, büyütülecek bir şey değil.
Bütün bu cenaze tertibinin hedefi; Erdoğan’ı sıraya sokmak, sıradanlaştırmakmış da oyunu görüp gitmeyerek bozmuş, işte büyük liderlik buymuş havası vuruluyor.
“Sayesinde sayebanız, olmasa olmazdık’ diye lider kültüne abanarak, ‘hatasız lider’ yüceltmeleriyle mi Erdoğan’ın emrettiği tevazu sergilenecek!
Bu abartılar, böbürlenmeler, kurumlanmalarla halka gidilmez. Olsa olsa arşıaladan zembille halka inilir.
Halkın çıkarlarını bir zümreye, seçkinlere karşı savunma iddiasıyla halka gidecekseniz; halkın iktidarını bir kişiye, liderin şahsına indirgemezsiniz.
Halkın arasına, halktan görünmek için kıyafet değiştiren ekipler çıkarmanız gerekiyorsa bir terslik vardır.
“Ben ne söylüyorum, tamburam ne çalıyor” deyiminde ifadesini bulan bir terslik.
Farsça orijinali şöyle bir şeydi: “Men çi gûyem, tanbûrem çi gûyed”.
EN AKILLISI TUĞÇE KAZAZ
Abdurrahman Dilipak da dayanamadı ve yeni mecrası Habervakti’nden şöyle çıkıştı:
“Tek başına LGBT ile mücadele edermiş gibi yapıp hırsızlıkları, cinayetleri ve adaletsizliği görmezden gelirseniz, bereketi olmaz.”
Saraçhane’deki LGBTİ karşıtı eylemi kastediyor. Muhafazakar medya tam tekmil destek verip temsilcileriyle podyumda boy da göstermişti.
Günaha sokuyorlar diye müzik çalanlara tepki gösteren sarıklı-cübbeliler, eski manken-son mücahide rollerindeki Tuğçe Kazaz konuşurken tekbir getiriyordu.
Kimler, kimlerle beraberdi.
Fakat kaderin cilvesine bakın ki... Eylemde, bir tek Tuğçe Kazaz’dan Dilipak’ınkine benzer bir uyarı duyuldu.
“Maalesef Müslümanlar nefsine, kendi cebine, ailesini zenginleştirmeye düşmüş durumda” diye hayıflanıyor, uyanışa ve ayağa kalkmaya çağırıyordu.
“Milletimizi LGBT yapmaya, cinsiyetsizleştirerek yok etmeye çalışan, ailemize saldıran” bireyleri, kendilerini düzeltmezlerse pataklamak isteyen, yine durmazlarsa idam etmeyi önerenler de oradaydı.
Kazaz, işi nefret suçuna vardırma konusunda da işte bu eylem arkadaşlarından ayrılıyordu.
Şunu buyuruyordu:
“LGBTİ lobilerine karşı savaşmak için toplandık. Ama LGBTİ bireyleri ve tercihlerini kesinlikle hedef almayacağız. Allah ‘gidin LGBTİ bireyleri cezalandırın’ demedi. Allah bize bunu tebliğ edin, uyarın, kınayın dedi.”
İki nükte...
Biri, LGBTİ ayrımcılığını korkunç bulan paylaşımı yüzünden Aleyna Tilki konserinin iptal edilmesi. Yerli ve millici belediyenin gerekçesi, kültürümüzle bağdaşmamasıydı.
Erdoğan, 20 yıl önce “eşcinsellerin de kendi hak ve özgürlükleri çerçevesinde yasal güvence altına alınması şart” dediğinde, bağdaşıyordu oysa. Ne değişti?
Diğeri, bir deyim; “en akıllıları Hamza, o da kırk gündür direkte bağlı”.