Dünya yüzde 3 küçülürken Türkiye yüzde 5 küçülecekti. 2021'de de dünya yüzde 5.8 büyürken Türkiye'nin büyümesi yüzde 5'te kalacaktı.
IMF bu tahminlerini güncelledi. Türkiye'nin bu sene büyümede dünya ortalamasının altında kalmayacağına kanaat getirdi. Artık yüzde 6 civarında büyümemizi bekliyor.
Ekonomi üzerindeki Berat Albayrak riskinin kalktığı anlamına geliyor.
Ama IMF'nin yeni risklerle ilgili uyarıları da var. Ekonomimiz şimdi de Serdar Ortaç riski taşıyor.
IMF, buna 'bankaların sorunlu alacakları' diyor.
Yani kamu bankaları eliyle bol keseden pompalanan cazip ama vadesi gelince ödenemeyen krediler. Ekonomi üzerinde yüke dönüşecekleri söyleniyor.
Popüler örneği Serdar Ortaç. Vadesi geldiği halde ödeyemedi. Kredi borcunun, bir kamu bankası tarafından "Sen Serdar Ortaç'sın evlat, seni mahkemeye verecek değiliz" babacanlığıyla nasıl ertelendiğini ağzıyla anlatmıştı.
IMF'den anladığım kadarıyla bu tür kayırmacılıklar ve vatandaşın yokluktan geri ödeyemeyeceği potansiyel batık krediler riskiyle karşı karşıyayız.
'Geri ödeme günü kabusu' diyelim...
Yapısal reformların süratle hayata geçirilmesi ve Merkez Bankası bağımsızlığının güçlendirilmesi ihtiyacını da ekleyin.
'Millete hesabını biz veriyoruz, bürokratik oligarşi değil' popülizmiyle bağımsızlığı fiilen ortadan kaldırılmıştı. Yatırım yapılabilir bir güven ortamı oluşturmak için, şimdi yeniden dünyaya Merkez Bankamızın ne kadar bağımsız olduğunu kanıtlamamız gerekiyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, yüksek faizlerin sorumluluğunu siyaseten üstlenmek istemiyor.
Oysa baştan Merkez Bankasının bağımsızlığını hedef almasaydı, bugün yüksek faizin sorumluluğunu yükleyecek bir günah keçisi aramak zorunda kalmayacaktı iktidar.
Cumhurbaşkanı, 'ben yüksek faizle mücadele ediyorum, arkadaşlarım kızsa da bu mücadelem devam edecek' dediğinde tebessümle karşılanması ondan. İnandırıcı gelmiyor.
Yanlışta ısrar, ekonomiye de iktidara da yaramadı.
Berat Albayrak boşuna dememişti, "At izi it izine karıştı, Hak ile batılı ayırmak zorlaştı, Mevla sonumuzu hayreylesin" diye.
Türkiye, dünyadan daha çok küçülecek ve dünyadan daha az büyüyecekti. IMF salgın sonrası ekonominin geleceği ile ilgili tahminlerini değiştirmişti. Ve Türkiye için öngörüsü buydu.
Dönemin Hazine ve Maliye Bakanı Albayraksa pek öyle düşünmüyordu. 'Çok bilenin çok yanılacağı'nı söyledi. Türkiye'nin 2020'de yüzde 5'lik büyüme hedefini tutturacağı konusunda iddialaştı.
Albayrak, bu şahlanma iddiasını geçen sene eylül ayına kadar da sürdürdü. Ani ve tuhaf istifasından 40 gün önce ise binde üçe düşürdü.
Ekonominin başından gitmesi, en azından IMF tahminlerine olumlu yansımış görünüyor.
Sıra, Serdar Ortaç riskini temizlemekte.
AK Parti’nin süperpozisyonları
Diyarbakır Büyükşehir Belediyesine kayyum başkan atanıp AK Parti il istişare toplantısına da başkanlık yapan üçü bir arada vali modelini kimse akletmemişti. AK Parti’ye nasip oldu.
Buna ‘memurların partizanlaşması’ diyenleri demokrasiye saldırmakla suçlamak da eski Türkiye’de akla gelmezdi.
90’ların OHAL döneminde Diyarbakır’a atanan süper valiler bile bu kadar süper değildi.
Okul karnelerini kapı kapı dolaşarak siyasi şovla elden teslim etmek de eski Türkiye’de hiçbir iktidar partisi il başkanının aklına gelmemişti.
Medya, siyaseti ve iktidarı şekillendirmek için güç kullanmayı severdi eski Türkiye’de. O devrin RTÜK’ü dahi iktidarı devirebileceği endişesiyle televizyonlara ‘istediği gibi konuşan konuk’ yasağı koymayı aklından geçirmezdi.
Eski Türkiye’de iktidarların havsalasına sığmayacak bir şey daha vardı. Ülkenin kötü yönetilmesinden muhalefeti sorumlu tutmak!
Geçim sıkıntısı ile boğuşan millete, gerçek sorununun ana muhalefetteki taciz ve tecavüzler olduğunu söylemek de öyle.
Üstüne, ana muhalefet liderini, partisinde ‘tek adamcağız diktatörlüğü’ kurmakla suçlamak...Ve karantinadaki halka ekmek dağıtmayı bile yasaklayıp, milletin gönlüne girmekte fırsat eşitliği tanımazken muhalefet belediyelerini, hizmette iktidarla yarışamıyor diye yermek...
Ya işsizlikten ve yatırımsızlıktan aç gözlü bankaları sorumlu göstermeye ne demeli!
Hem iktidar hem muhalefet, hem muktedir hem mağdur rolü, aynı anda hem ölü hem diri sayılan Schrödinger’in Kedisi’nden başka kime kısmet oldu? O da deney hatırına.
Bırakın eski Türkiye’yi, kuantum fiziğinin atomaltı parçacıklar dünyasında bile bu kadar süperpozisyon yok. Çok süper vallahi!