Dünya, öküzün iki boynuzu üstünde hiç durmadı. Ama toprağı süren öküzün hayatı sırtladığı çağlarda, bu masala inanılırdı.
O günden bugüne çok şey değişti, iki şey hariç:
Bir; masal anlatmak, öneminden hiçbir şey kaybetmedi.
İki; kalabalıklar hala mecazi anlatımı bire bir hakikatin ifadesi zannediyor. Soyut manayla somut ifade, gerçekle onun sembolik, alegorik tasvirleri hala karıştırılıyor.
Yalnız eskiden en sürükleyici masalları, Doğu ozanları anlatırdı. Onların halk masalları, Batı’nın şiirlerine, romanlarına, şarkılarına, filmlerine ilham verdi.
Batı sanat ve edebiyatının efsane anlatıcıları, Doğu’nun halk edebiyatından az beslenmedi.
Fakat epeydir iyi masal anlatıcıları, Doğu’nun ozanları arasından değil siyasetçileri arasından çıkıyor.
Mısır’ın milli gururu, Arap müziğinin eşsiz divası Ümmü Gülsüm’ün konser günlerinde kavgalar bile ertelenir, hayat dururdu. Her şarkısı, sözü ve nağmeleriyle ayrı bir masalın içine sürüklerdi dinleyenleri. Her biri bir saate uzayan masallar...
En popüler şarkılarından ‘Elf Leyle ve Leyle/Binbir Gece’, onlardan biri. “Binbir geceden daha tatlı bir sevgi gecesi”ni anlatır.
Binbir Gece Masalları’nın Şehrazad’ı da benzer bir üne sahip; o anlatmaya başladığında idamlar dururdu.
Hükümdar Şehriyar, aldattığına inandığı eşini idam ettirmiştir. Fakat ne yapıldıysa öfkesi geçmez, delirmiştir, kadınlara düşman kesilir. Artık her gece yeni bir gelin alıp sabahında başını vurdurmaktadır.
Vezirin kızı Şehrazad dayanamaz, bu vahşete bir son vermek ister. Ve hemcinslerini kurtarmak için gün doğarken öldürülmeyi göze alarak hükümdarın hanımlığına talip olur.
Fakat ilk geceden anlatmaya başladığı masalların en heyecanlı yeri idam saatine denk geldikçe infazlar ertelenir...
Hikayeleri bitmez, biri diğerine bağlanır, masalın içinden başka bir masal çıkar, Ümmü Gülsüm’ün şarkıları gibi uzar gider.
Şehriyar, hep yarıda kesilen masalın sonunu merak eder ve geceler geceleri, yıllar yılları kovalar. Boy boy çocukları olur.
Şehriyar’ın cinneti dinmiş, mizojinisi/kadın düşmanlığı geçmiş, paranoyası iyileşmiştir. Eşi Şehrazad’a tam bir güvenle bağlanmıştır, sadakatinden de şüphesi yoktur.
Hint’ten İran’a, Farşcadan Arapçaya, Osmanlı’dan Avrupa edebiyatına, 8. yüzyıldan günümüze, masaldan müzik ve sinemaya...Hikayeleri dilden dile anlatılır; her seferinde onlar ererler muratlarına, dinleyenler de kerevetine çıkar.
Denizci Sinbad’ın Maceraları, Ali Baba ve Kırk Haramiler, Alaaddin’in Sihirli Lambası...Hep Şehrazad’la Şehriyar’ın hikayelerinden çıkmadır.
Bir fidan, binbir çiçek açar.
Şehrazad, çılgın hükümdarı halk masallarıyla oyalayıp uyuturdu.
Ümmü Gülsüm, Şehrazad'ın ninnilerini söyledi, hükümdarları da halklarını da mest etti.
Şimdi onların çoklu, iç içe hikayelerini, en iyi Batı sanatı ve edebiyatı anlatıyor.
Doğu’ya ise kala kala siyasi masal anlatıcılar kaldı. Halkları siyah-beyaz masallarla pışpışlıyorlar. Kendilerini melek, karşıtlarını şeytan gösteren düz propaganda masalları bunlar.
İyiler tarafında zerre miskal kötülük, kötüler tarafındaysa toz kadar iyiliğe şans tanımayan bir ikilik üstüne kuruyorlar senaryolarını.
İyilikle kötülüğün bu savaşında, insanlık düşmanlarını tepeleyen baş kahraman rolünde de anlatıcılarımızın kendileri oynuyor.
Hayat, en eski Doğu masallarında bile bu kadar basite indirgenmemişti. Ne de bir şarkı bu kadar siyah-beyaza boyanmıştı.
Film entrikalarında bile kalmadı bu ikilik ve bu tek boyutlu, tek kahramanlı çatışma kurgusu.
Çok boyutlu, çok kahramanlı, renkli, gri bir dünyada yaşadığımızı zamane çocukları dahi biliyor artık.
Yapay zeka da ikili kodu aştı, 0-1 dışındaki yarım ve çeyrek değerleri okuyor.
Fakat Allah selamet versin, bizdeki iktidar kavgası hala en sığ propaganda ikiliği üzerine kurulu.
Nereden nereye! Bir zamanlar ustası bizdik. Kültür ve medeniyet mirasımızla övünürken hikaye anlatıcılığını niye Batı’ya kaptırdık, onu da düşünelim.
Hadi Ümmü Gülsüm’le bitsin: Elf Leyle ve Leyle!