Kendini polis, savcı olarak tanıtan dalavereciler, gün geçmiyor ki bir vatandaşı ağlarına düşürmesin.
Son iki günün haberlerine bakın...
Seslerine polis ve savcı süsü veren bir çete, Aydın Kuşadası'nda, 67 yaşındaki S.P.'yi telefonla dolandırmış. Bir milyon 200 bin lira değerinde altınını kaptırmış zavallı adam.
Gerçek polis ve savcılar, kendilerini taklit eden 5 kişilik sahte polis ve savcı şebekesini yakalamış da adamcağız kabustan uyanmış neyse ki...
Fakat şimdi de nasıl anlamaz, yer mi insan bu bayat numarayı diye, uyanık geçinenlerin alaycılığına maruz.
Başına gelse aynı zokayı yutmayacağından emin olmasın kimse.
Kimler tongaya düşürülmemiş oysa, kendi halindeki Aydınlı amca düşmüş çok mu?
Samsun'da, polis kılığındaki üçkağıtçılara çarpılan bir başkası, Rize'deki Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesinin emekli kurucu rektörü çıktı.
74 yaşındaki Prof. Dr. Nazmi Turan Okumuşoğlu'nu, 'polis Hüseyin' sahte kimliğiyle arayan bir dolandırıcı kafalamış.
Allem kallem kandırıp ilk etapta elden 117 bin dolarını almışlar. Konuşturarak bankadaki hesabında kaç parası olduğunu öğrendikleri için rahat bırakmamış, kalanını da istemişler. İkincisinde banka görevlileri rektörün eşinin telaşından şüphelenip parasını çektirmemiş, polise bildirimişler de kalan 105 bin dolarını öyle kurtarmış.
Ama hayır, zekasını hafife almayın hemen. Rektörlük yapmış hem de iktidara yakın bir adamı polis taklidiyle korkutarak üçkağıda getirmek, dolandırıcıların başarısı değil, cinlikte ustalaştıklarını göstermez. Koskoca profesörün gafleti, şapşallığı ya da muhakemesizliği sayesinde hiç değil.
Bu paye, topluma hakim olan 'suçsuz da olsak yargı bizi korumaz, devlet görevlileri pekala hukuk dışına çıkabilir ve onların karşısında savunmasız, kimsesiziz' hissiyatına aittir.
Enayiliği, akılsızlığı değil kanun gücünü kullananlara güvensizliği istismar ediyor sahtekarlar.
Karakola, savcılığa çekileceklerinin lafı bile yetiyor vatandaştan para sızdırmaya.
Hukuka güvenini kaybetmiş insanlardan, semtine bile uğramadıkları suçlarla korkutarak istediğinizi koparabilirsiniz.
Bir organize suç örgütüne yapılacak operasyona dahil edilmekten korkmak için ne yapmış olabilirler ki, kara listeden çıkarılmak için ellerinde avuçlarında ne varsa verebiliyorlar demeyin.
Böyle bir listeye sokulmak için hiçbir şey yapmış olmasının gerekmediğini düşünenlerin sayısı, tarihi rekorlara koşuyor.
Değil kapıları, telefonları bile polis, savcı adına çalındığında; ne masumiyetlerinin ne de güçlü, nüfuzlu tanıdıklarının kendilerini kurtarabileceğine kanaat getirmişlerse; o insanları soymak, çocuk oyuncağıdır.
Altyapı hazır, fonda telsiz cızırdatmak yeter artık. Korkunun hüküm sürdüğü yerde, vatandaşları korku tuzağına çekmek için üstün bir göz boyama ve basiret bağlama yeteneğine sahip olmanız gerekmez.
Dolandırıcılar da hukuka ve devlet görevlilerine bu güvensizlikten yararlanıyorlar işte. Kurbanlarının saflığından ya da ayakta uyumalarından değil.
KONDA anketini yazmıştım.
'Hukuk konusunda, hata yapan resmi kurum veya devlet olsa bile yargı bizi korur mu' sorusuna, yüzde 65 ‘yargı beni korumaz’ diyor...
'Devletin hiçbir kurumu veya memuru hukuk kuralları dışına çıkmıyor' diyemeyenler, yüzde 78’e ulaşmış.
‘Suç işlemedikçe kanunların ve mahkemelerin beni koruyacağına inanırım’ diyenler yalnızca yüzde 50.
Devlet ve görevlilerinin elinden, dilinden, yetkiyi kötüye kullanmayacağından emin olamayan vatandaş değil, asıl haksızlıklarla inancını yıkıp onu dolandırıcılar karşısında korumasız bırakanlar utansın.
Dolandırıcıların marifeti sanmayın; dert anlatacak ve adaletine sığınacak bir yargı bulamamaktan korkmanın kurbanı onlar.
Yaz katip, mağdurun kendine tazminat ödemesine!
Anayasa Mahkemesi, Ankara Kızılay’daki Gezi eylemlerinde orantısız polis şiddetine uğramaktan şikayetçi avukat Eda Kılıç’ı haklı buldu.
Gösteri ve yürüyüş hakkı ile işkence/eziyet yasağının ihlali nedeniyle de mağdura, 37 bin 500 lira tazminat ödenmesine hükmedildi.
Fakat Kavala’nın haksız tutukluluktan doğan tazminat hakkı gibi, bunu da sorumluları ödemeyecek. Zaten karar gerekçesinden anlaşılıyor ki, göstericiye dayağın faillerini tespit eden bir idari soruşturma da o gün bugündür yok.
Yani evet; yine size, bana patlayacak. Yetkisini kötüye kullananlar onlar ama cezası bizim vergilerden karşılanacak.
‘Haksız tutuklamayı kim verdiyse ondan alın, göstericiye kanunsuz muameleyi hangi devlet görevlisi yaptıysa o ödesin, ben tek kuruş ödemem’ diyemiyorsunuz.
Fakat zorunuza gitmeden önce, bir de mağdurların yerine koyun kendinizi.
Biri işadamı, biri avukat; işleri etkilendi, bozuldu, maddi kayıplarını karşılar mı bu tazminat? Ya da ömürlerinden gideni?
Yetmezmiş gibi, kendilerine ödenecek tazminata da vergileri nispetinde katılacaklar. Dolayısıyla sorumlu hakim, savcı ve polise düşecek paydan bile fazlası kesilecek muhtemelen onlardan.
Maruz kaldıkları haksızlığın cezası ceplerinden de çıkacak, bir nevi kendi kendilerine tazminat ödeyecekler.
Beterin beteri var, oturup şükredin siz halinize.