Aydın Doğan’ın kendi lafıdır, ne zaman eski günlerden söz açılsa ‘patron mezarlığıdır’ derdi Babıali için.
Ne ibretlik hikayelerle doluydu matbuat tarihimiz...
Kimler gelip geçmemişti ki, nice heveskarlar kendi kuyularını kazıp tüm servetleriyle gömülmemişti ki içine...
Hatıralardan konuşurken anlardınız, elbet bir gün kendisinin de veda edeceğini biliyordu.
Bu sonu mukadder görmese, tekerleme gibi tekrarlar mıydı ‘patron mezarlığı’ lafını.
Bütün mesele, kendisi için diğerlerinden farklı bir son hazırlayıp hazırlayamayacağıydı.
Yine de en uzun ayakta kalmayı başaran Aydın Bey oldu. Bir yıl daha dayansa, patron koltuğunda 40 yılını tamamlayacaktı. Tamamlayamadan gitti.
Medya patronluğunu, kendiliğinden bırakmayacak kadar çok sevdiği muhakkak.
Hangi şartlar zorladı onu bu kararı almaya, neden çekildi, çekilmeyebilir miydi, çokça su kaldırır...
Kendisine yakıştırdığı veda bu muydu, hayal ettiği gibi mi oldu derseniz, sanmıyorum.
***
Günahıyla sevabıyla, medya tarihimize en uzun ömürlü patron olarak adını yazdırdı.
Düşündüğü gibi olmasa da nihayet final yaptı ve evet, bu finalle bir devir kapandı, yeni bir devir açıldı.
Fakat buna sevinse miydiniz, kestiremiyorum.
Patronlar gelir geçer ama baki kalan hep bu medya düzeni olmalı diyorsanız, sevinilecek bir gelişme.
Çünkü en büyük medya grubu, tek parça halinde el değiştirdiyse değişen sadece patrondur, medya düzeni değil.
O zaman geriye, Aydın Doğan’ın suçu neydi sorusu kalıyor...
Basın ailelerinin, basın dışında ticari faaliyet göstermesi hep sorun olmuştu.
Şapkaları karıştıracağı, elindeki medya gücünü ticari rakiplerine ve siyasi iktidarlara karşı silah olarak kullanacağı, basın özgürlüğünü çıkarlarına alet edeceği, gazeteciliği istismar edeceği gerekçesiyle başka alanlarda faaliyetin patronlara kanunla yasaklanması bile isteniyordu eskiden.
Bir ailenin tek başına birçok gazete ve TV’yi aynı anda kontrol etmesi, yani medyada tekelleşme, ulusal güvenlik açısından dahi sakıncalı bulunmuyor muydu?
Hükümetler devirip hükümetler kurduracak, istediğini yükseltip istediğini düşürecek, ayak kaydırma oyunlarıyla iktidar çekişmelerine girecek, seçilmişlerle yıkıcı ve yıpratıcı kavgalara dalacak, siyaset mühendisliklerine soyunacak, başbakanlara kafa tutacak, demokrasinin altını oyacak bir medya karteline izin verilmemesi gerekmiyor muydu?
Demokrasinin sağlıklı işlemesine de ciddi bir tehdit olarak görülmüyor muydu, böyle bir monopolün medyaya hükmetmesi?
Bu güce kavuştuğu için hedefe konmamış mıydı Doğan Grubu? Bu yüzden başımızdaki kötülüklerin sorumlusu bellenip şeytanlaştırılmamış mıydı?
Bu nedenle küçülme baskısı altında, 2 gazeteyle bir televizyonu daha önce elden çıkarmak zorunda kalmamışlar mıydı?
Medya sahipliği etrafında dönen bütün o tartışmaları yanlış mı hatırlıyorum?
Bu alanda güç temerküzü, gazete ve TV’lerin tek elde toplanması, büyük bir tehlike değil miydi?
Ateşten gömlek giymek gibiydi velhasıl bir zamanlar...
Umarım, medyanın eskiden arz ettiği sakıncalar ve kafa karışıklıkları, kontrol Demirören Ailesi’ne geçince ortadan kalkar. Hayırlı olsun, kutlarım.