AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, muhalefet belediyeleri için şöyle demiş: "Bazı belediyeler kendilerini ayrıştırma sürecine girdiler. Bir takım algılar üzerinden kendilerini ötekileştirdiler."
Fişlenmelerinden, öldürülecekler listesine adlarının yazılmasından Noyan'ın komşularını sorumlu tutanlarla aynı mantık.
"Siz de nefret suçunu hak etmeseydiniz, kendinize karşı halkı kin ve düşmanlığa tahrik etmeseydiniz, Sevda Noyan'ın suçu mu, seçenek bırakmadınız, ya ne yapsaydı" mantığı!
AK Parti'yi AK Parti yapan, başlangıçta iktidara taşıyan ana fikir, ayrımcılık suçunu mağduruna yüklemek değildi hatırladığım kadarıyla.
Devlet gücüyle dışlanmak, ötekileştirilmek istemeyen bir kitlenin oylarıyla iktidara geldiler.
Amaç kendilerine yönelik ayrımcılığı, ikinci sınıf vatandaş muamelesini bitirmekti. Eşit vatandaşlık hakkıydı. Kendilerinden olmayanları ikinci sınıf gibi itip kakma gücüne kavuşmak değil.
"Kimse dışlanmasın" diye AK Parti'ye oy verdiler. "Biraz da onlar dışlansın" diye değil.
AK Parti, ayrıştıran zihniyeti değiştirmeye gelmişti, tersinden kullanmaya değil. Devlet halkına düşman gözüyle bakamaz, resmi ideolojisi olamaz, halktan saklanan gizli anayasayla yönetilemez diye.
Kurulan yeni düzende böyle mi oysa!
Anamuhalefet lideri saldırıya mı uğradı, canını zor mu kurtardı...Saldırgan haklıdır, hatta milli kahramandır. Saldırıya maruz kalandan suçu kendinde araması isteniyor. Niye kendime saldırttım, ne yaptım da üstüme kışkırttım, bu öfkeyi hak edecek ne ettim, neden dövdürttüm kendimi diye özeleştiri ve hesap verecek, özür de dileyecek.
Kılıçdaroğlu, Çubuk'ta saldırıya uğradığında düzenin sözcüleri aynen böyle dememiş miydi?
Numan Bey de ayrımcılığa uğramaktan şikayet eden belediyelere benzer bir tepki gösteriyor: Onlar kendilerini dışlamış, onlar kendilerini ötekileştirmişler.
Dışlanmak ve ötekileştirilmek, dışlananların ve ötekileştirilenlerin kendi suçu oluyor yani.
Kelime oyunları, demagojiler zevahiri kurtarmaya yardım etmiyor, kimse kendi kendini kandırmasın. Bilakis vaziyeti daha da ağırlaştırıyor.
BDDK RTÜK’e biraz örnek olsun
BDDK, son yönetmelik yüzünden çok eleştirildi. Ama ‘siz kim oluyorsunuz, ben devletim, siz milli bile değilsiniz’ diye efelenmek yerine devlet terbiyesiyle cevap verdi, yanlış anlaşılmaları düzeltti.
“Doların kaça çıktığını söylemek suç mu oluyor” diye sormuştum.
“Manipülasyon ve yanıltıcı işlem” yönetmeliğindeki ‘Yapay ve anormal kur’ tanımı muğlaktı. Doları dış saldırıların yükselttiğine inanmamanın yasaklanıp yasaklanmadığı belirsizdi. Kurdan yapay değil de gerçekmiş gibi bahseden cezalandırılacak mıydı?
BDDK Başkanı Akben “Finansal istikrarın zarar görmemesi için AB normlarında tedbir aldık. Yönetmeliğin muhatabı manipülatif bankacılık işlemleridir. Amacımız haber ve analize dayalı yorumları engellemek değildir” dedi.
‘Yanlış bilgi, söylenti yaydığı izlenimi uyandırmak’ gibi suç tanımlarının neresinden bu anlaşılıyor? Ve neresi AB ile uyumlu? Metindeki ucu açık, kötüye kullanılmaya müsait ifadelerin düzeltilmesi gerekirdi.
BDDK, hiç değilse uygulamada sınırları netleştirdi.
Eli daha ağır bir kamu kurumu, burnundan kıl aldırıyor. Ama güya özgürlüklerin koruyucusu RTÜK eleştiriye açık değil, yan bakanı dahi haşlıyor.
Başkan Şahin, ‘haksız ve siyasi’ denilen cezaları savunurken TV’lere skandal bir ültimatom da vermişti. İktidarın koronayla mücadele başarılarını anlatmayanları cezalandırmakla tehdit ediyordu. Devletle milleti böldükleri gerekçesiyle...
Yeni RTÜK deklarasyonu da devletin ve milletin hizmetinde olduklarından, halkı aldatanlara taviz vermemekten, halkı kin ve düşmanlığa tahrik edenleri cezasız bırakmamaktan söz ediyor.
BDDK, hangi kanunun hangi maddesine dayanarak yetki kullandığını izah etmeye uğraşıyordu.
RTÜK ise tepki çeken cezaları hangi kanun ve yetkiyle kestiklerini izah yerine siyasi bildiri yayınlıyor.
Polemikçi, laf yetiştiren ağız kavaflıklarını geçtim de şu cümleyi geçemedim:
“RTÜK, dün olduğu gibi bugün de halkı dolandırmaya ve kandırmaya çalışan, istismar eden, sözde yayıncılık yapanlara karşı hiçbir taviz vermeyecektir.”
Kimin sözde kimin özde yayıncılık yaptığına hangi yetkiyle karar veriyor RTÜK? Mahkeme mi bu!
RTÜK’e biri söylesin; devletin ve milletin başına buyruk fedaisi değil, kanunun emir ve hizmetinde bir görevli. Bize hangi işlemi hangi kanunla yaptıklarını anlatacak.
Kuru hamasetle rüzgar yapmayı da siyasilere bırakacak.
Hem kanun eyleme bakar, kalbe bakmaz. Kanun uygulayıcısı olarak RTÜK’e hatırlatırım: Vesayet kurumları da bir zamanlar AK Parti adaylarına karşı ‘sözde değil özde laik cumhurbaşkanı’ arıyordu!