Hoca lakaplı Cübbeli Ahmet, “HDP’ye oy verenler vatandaşlıktan çıkarılsın” diyor.
O ‘bayramlık’ ağzını açmışken bir güzel de beddua ediyor.
“Allah oy veren ellerini iptal eylesin, Allah oylarını yüzde 11’den sıfıra indirsin, Rabbim tüm belaları onların üzerine salsın” diye ilendiği milyonlar, bu ülkenin insanı.
Hızını alamayıp Saadet’le Deva partilileri de katıyor araya.
Ki onlar da üvey değil, ülkenin oy verme hakkına sahip birinci sınıf vatandaşları zannediyorduk.
Meğer yanılıyormuşuz...
Serbest seçimlerde, hür irademizle seçelim diye önümüze konan yasal, meşru seçeneklerden ‘istenmeyen’i tercih etmek, suçmuş.
Sandığımız gibi değilmiş, vatandaşların oylarını Cübbeli efendiye beğendirmelerine ilişkin bir şart varmış ki savcı, polis yakasına yapışmıyor.
Kırmızı Kitapçık’ta mı, gizli Anayasa’da mı, artık nerede yazıyorsa...Cübbeli tayfasına, görüşlerinden dolayı halkın bir kesimini diğerine karşı düşmanlığa kışkırtma ayrıcalığı tanınıyor.
Ne TCK 216’dan, ne provokatif paylaşımdan, ne nefret suçundan bir işlem duyuldu.
Cübbeli’nin istediği partiye oy vermeyeni hedef göstermek, bu sebeple halkı kin ve düşmanlığa tahrik filan serbest demek.
Sözcüsü Çelik “AK Parti, nefret siyasetine karşı durmaya devam edecektir; vatanseverlik, nefret ve kin siyasetine geçit vermemektir; Cumhuriyetimize ve demokrasimize karşı en büyük kötülük nefret siyasetidir” mesajları paylaşıyor bu sıra.
Kimeyse bu mesajlar, muhatabın Cübbeli tayfası olmadığı kesin.
İktidar adına nefret ve ayrımcılık suçu işleyenlere söylüyor olsa, Cübbeli’ye de bir şey demesi gerekmez miydi?
‘Ağzını topla, ne biçim konuşuyorsun sen’ diyen bile çıkmadı.
Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün yine Pakistanlı, Afgan ya da Suriyeli ayırmadan muhacir kardeşlerimize kapımızın açık kalacağını, onlara sahip çıkmaya devam edeceğimizi, milletimizin anladığı zekattan, muhacirlikten Bay Kemal’in ne anlayacağını haykırdı.
Kendi vatandaşımıza iç düşman muamelesi çekip kapıyı gösterirken, pervasızca vatandaşlıktan kovarken yapmayacağız herhalde bunu.
İçerideki vatandaşımızla düşmanlığı körüklerken dışardaki kardeşlerimizle kucaklaşmayı savunmak, hani biraz sıkıntılı durmaz mı diye soruyorum.
Yine de en iyisini devletlilerimiz bilir elbette.
MUHALİFLERİN BEĞENMEDİĞİ OYLAR
İktidar cenahı, kendisine verilmeyen oyları beğenmiyor, ayrımcılığa tabi tutuyor.
Fakat muhalif kesimin de bir oy beğenmeme huyu var ki evlere şenlik. Kendileriyle ortak verilen oylara burun kıvırıyorlar, akıl sır erer mi!
İmamoğlu İstanbul’u yüzde 54’le, Yavaş Ankara’yı yüzde 51’le kazanmış. CHP’nin de, İYİ Parti’nin de oylarından fazla.
Ama sanki bir siyasi ve toplumsal koalisyonun, bir ittifakın eseri değilmiş de tek bir partinin, bir seçmen kesiminin, bir siyasi çizginin başarısıymış gibi...Bu seçim zaferleri üstünde tek başına hak iddia edenler çıkıyor.
Oyları, destekleri nispetinde sahiplenecekler, kim laf edebilir, hakları bittabii.
Sorun, kendilerinden olmayan muhalif oyları dışlamaları, ötekileştirmeleri, burun kıvırmaları, yok saymaları ve hatta tehditkarca parmak sallamaya kalkmaları.
İktidarı alırken ‘ne arıyorsun yanımızda’ demeyip aldıktan sonra bir kısım seçmenin oylarına çökecek, kendi oylarıyla hayatı onlara dar edeceklermiş izlenimi veriyorlar.
Daha iktidarı almadan girdikleri hava buysa, aldıktan sonraki havalarını sizin düşünün.
Muhalefet ittifakının, ‘birader hepsi senin mi’ sınavı bu.
Allah kimseyi, beğenmediği her bir oya muhtaç edip mumla aratmasın sonra, ne diyeyim.