Yarına bırakır ama yanına bırakmaz!
Erteler ama unutmaz!
İmhâl eder yani mühlet verir ama ihmâl etmez!
Bu tür beylik lâflar, epeydir devlet için kullanılır oldu. Film replikleriyle, trol jargonuyla kalmayıp devletlilerin ağzında da karşımıza çıkıyorlar.
Oysa eskiden âhirete kalan hesapları anlatmakta kullanılıyorlardı. Allah, bu dünyada kullara karışmaz, süre verir ama öbür tarafta mutlaka hesabını sorar manasına.
Nasıl olduysa anlamı kaydırıldı, hem de dindar, muhafazakâr dilde kaydırıldı.
'Önce devlet' anlayışı yerine 'önce insan' diyerek iktidara gelenlerin önceliği değişti.
Şeyh Edebâli'ye mâl edilen "insanı yaşat ki devlet yaşasın" ilkesi, terse çevrildi.
Mühlet verir ama ihmâl etmez, yarına bırakır ama yanına bırakmaz, erteler ama unutmaz diye devlet, ululanmaya başladı.
E hani devletin dini, adâletti ve geç gelen adâlet, adâlet değildi!
Devletin gecikmesi, yarına bırakması, ertelemesi çok da yüceltilecek bir şey mi, gelin bakalım.
SEÇİMİ BEKLEMEMİŞ SANKİ İDDİANAME
Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı, Ankara'da, gün ortasında örgütlü bir siyasi cinayete kurban gitmişti. Sinan Ateş davasının iddianamesi ise ancak 16 ay sonra yazılabildi.
İddianamede 22 sanık olduğu söyleniyor, henüz aslını gören yok, 22 de tutuklu var içeride.
Tetikçi, gözcü, yardakçı gibi tutuklular dışında azmettirici, planlayıcı olarak cinayete adı karışanlar geçmiyor mu öyleyse iddianamede, meçhul.
Nerelere uzanıyor, tüm bağlantılarıyla aydınlatılıyor mu, iddianame niye seçim sonrasına bırakıldı, denk mi geldi ve siyasi bilek güreşlerinin bu gecikmede etkisi, payı oldu mu? Bilmiyoruz.
İktidar ortaklarının; yargı üzerinden dumanla haberleştikleri, birbirlerine mesaj verdikleri izlenimi doğmuştu. Anayasa Mahkemesiyle Yargıtay arasında koparılan pandomim de tuzu, biberi olmuştu.
Dumanla haberleşmek için yargıda, adâlette yangın çıkarıdıklarına inanmak istememiştim. Başka yer mi kalmamıştı siyasi kavga tutuşturacak!
MHP lideri Bahçeli, Cumhurbaşkanı Erdoğan'la seçimden sonraki ilk görüşmelerinin ardından dün içime su serpti.
Cumhur İttifakında asayiş berkemâl, işler yolundaymış.
Güven tazelediler ve anlaşmazlıkları giderildi, diyemiyoruz. Aralarındaki uyum hiç bozulmamış ki, yeniden sağlansın. Masa altından hiç sürtüşme yaşamamışlar ki, tatlıya bağlansın.
Sebepsiz günahları alınmış, yanlış anlamaymış hepsi.
HAVANDA SU DÖVÜYORMUŞUZ MEĞER
Hani Cumhurbaşkanlığı seyahatlerinin müdavimi Abdülkadir Selvi; Osman Kavala'yla Gezicilerin içeride olmasının AK Parti'ye ne yararı, devlete ne faydası var diye serbest bırakılmalarını istemişti de MHP'liler, veryansın paylamıştı ya...
Hani o sözü Mehmet Şimşek söylemişken Bahçeli, kendi milletinden 'yerel halk' diye bahseden 'sömürgeci kuklaları'nı yerden yere vurmuştu ya...
Hani Bahçeli'nin tepkisi, Irak uçağında Erdoğan'a sordurulmamış; Selvi de Erdoğan'ın yanı başına oturtulmuştu ya...
Hani Selvi, uçaktan iner inmez anlamlı bir yazı daha kaleme almış; yeni Anayasa'da ittifak sistemi ile yüzde 50+1 şartının gözden geçirilebileceğini, Gezicilerin de yeniden yargılanabileceğini savunmuş; ve CHP lideri Özgür Özel'den, Türkiye'nin önünün açılmasına yapıcı katkıda bulunmasını istemişti ya...
Hani MHP, Selvi'ye bu kez ateş püskürmemiş ve Ferdi Baba'dan "Söyleten Sensin" şarkısıyla Bahçeli'nin sitemkâr bir video klibini paylaşmıştı ya...
Hani MHP, yüzde 50-1 şartını elletmeyen kendi Anayasa taslağını hemen çıkarıp masaya koymuştu ya...
Önü kesilen, sınırı çizilen, mesaj verilen muhataplar hep başkasıymış. Onların hiçbiri, ortakların birbirine cevabı değilmiş.
İYİ Parti liderliğine seçildiği için, Dervişoğlu'nu Erdoğan tebrik ederken Bahçeli'nin, "ihaneti tebrik bizde yazmaz" demesi de aykırı düşmüyor.
MHP lideri, bu hususları nihâyet açıklığa kavuşturduğuna göre havanda su dövmenin manası yok.
Artık dağılabiliriz, yalnız hak yerini bulana kadar haksızlık memleketi kırk kez turluyor, o ne olacak!