Hollywood repliklerinden ezberlediğimiz evlilik yemini, 'iyi günde kötü günde, hastalıkta sağlıkta, ölüm bizi ayırana dek' diye bitiyordu.
Rahmetli Kayahan bir şarkıyla nispet yaptı, 'ölüm bile ayıramaz bizi' diye. Daha hayattayken deprem bile kavuşturamıyor fakat bizi.
Saç saça baş başa iktidar kavgasına tutuşan sivri dillilerimizi, deprem korkusu bile ayıramadı; nerede kaldı barıştıracak!
Yıkım olsa da altında iktidar kalsa, haklı çıksak diye sipere yatanlar var...
İstanbul enkaza dönse de doğrulansak, dün başkan seçilen İmamoğlu ve seçmenlerini sorumlu tutsak diye mevzilenenler de...
Gökkubbenin üstümüze çökme tehlikesi degil, kimin göçük altında mahsur kalacağı daha önemli.
Marjinal uçlarda kaçıklığa varan bu kavga, merkeze de yansıyor.
Valilikte afet ve acil durum yönetim toplantısı var, Ankara'dan bakanlar katılıyor ama şehrin belediye başkanı nasıl davet edilmez! Edildiği anlaşılana kadar çalkalanıyor ortalık...
İstanbul'un canı burnunda, korku ve dehşetle irkilmişken...İmamoğlu'nun kriz yönetimi açıklamalarına karartma mı uygulanıyor ekranlarda! Karışıyor, bulanıyor mideler...
'Çöğünürken çöğdürmek' diyorum. Bir yanı iner bir yanı kalkarken, kaymış şakülüne bakmadan en uzağa laf fışkırtma yarışına girenlerin hali...
Yıkılsa çatılar, o partili bu ideolojili ayırmadan hepimizin başına yıkılmayacak sanki.
Deprem devasa bir çukur kazacak da kime mezar olacak, kim kimi gömecek kavgası...
'Suni deprem operasyonu' yediğimize inanan çıkmıyor değil. İktidarı devirme planlarının parçasıymış. Amaç İstanbul'u değil AK Parti'yi yıkmak...
Gökçek zamanında Ankara'yı vuran selde de dış parmak, şer güç arayanlar duyulmuyor muydu? Belediyenin ihmali, kötü yönetim kusuru, altyapı eksikliği, planlama hatası, tedbirsizlik filan getirilmiyor akla.
Bu komploların ağababasını İranlılar bulmuştu. Önceki sene yaşadıkları kurak yaz felaketi ve takip eden susuzluğu, komşu bir ülkenin 'bulut hırsızlığı'na bağlamıştı yetkilileri. İleri teknolojiyle yağmurları çalındığı için kavrulmuşlardı, başka açıklaması olamazdı. Çalanı da tahmin edersiniz artık.
Sonuç, akıl almaz bir savrulma...
Hem doğal afetleri Allah'tan bilip hem de depremi beşer işi gösterme, düşmana mal etme eğiliminde kimi şirazeden çıkmışlar.
Allah'la arası olmayan kimileri ise korku ve çaresizlikten Allah'a sığınanları alaya bozma telaşında.
Nasıl bir tersyüz oluşsa külahları değiştiler.
Korku içinde Allah'a yakarmayı, dua etmeyi karikatürize ederek, fırsattan istifade bütün Müslümanları bilim ve akla düşman yobaz hurafeci gibi gösteren parodilerden tutun...Onları gerçek zannedip üstüne atlayan, trollenmeye her an teşne ukala dümbeleklerine...
İktidarın yanlışlarını örtmek için gizli bilimsel silahlara sahip süper üst akılların deprem operasyonu çektiği gibi, bilim ve akıl dışı hezeyanlar savuran zırvacılardan tutun...Cinsel yönelim ayırmadan ev içi şiddetle mücadeleye dönük İstanbul Sözleşmesi'nden dolayı, Allah'ın İstanbul'u depremle cezalandırdığını söyleyen herzevekillere...Ya da içimizdeki ' zinacı, çıplak ve cenabet günahkarlar' yüzünden ilahi bir tokat yediğimizi savunan, depremden korunmak için İmamoğlu ve seçmenlerini gusül abdesti almaya çağıran meczup sipsipullahlara...
Bu iki taraf da karşılıklı kullanacak açık arıyor. Deprem geliyormuş, kötü vuracakmış, onlar için sadece partizan hesaplaşmalarına alet edecekleri bir araç.
Batasıca zilli ucubeler sirkinde, şov bütün hızıyla devam ediyor. Ne teneffüs ne mola, deprem bile deli saçması zevzekliklere ara verdiremedi.